Eski, yerli otomobilimiz…

Eski, yerli otomobilimiz…



“1966 yılında üretildiğinde o zamanın parasıyla 26 bin 800 liradan satışa sunulmuştu…”

 

 

Galiba 1979 senesiydi… İstanbul’dan, bize 2. el Anadol marka bir otomobil gönderilmişti, vakıf hizmetlerinde kullanılması için. Nasıl sevinmiştik… Bir otomobil olması o yıllarda büyük bir servetti…

Bu eski, yerli otomobilimizle yaşadığımız o müthiş hatırayı anlatmadan önce madem gündemde olan yerli otomobil mevzuu var birkaç kelam da o eski yerli otomobilden söz edeyim. Gençler de öğrensin o yıllarda çok popüler olan, iftihar ettiğimiz yani gurur duyduğumuz müthiş arabayla…

Koç Grubu tarafından piyasaya sürülmüştü ve zannediyorum sadece ismiydi yerli olan, ya da isminden dolayı yerli denilmişti…

Gazetelerden okuduğumuza göre motoru başka şeyden, kaportası başka şeyden filan imal edilmiş karikatürlere fıkralara konu olmuş bir otomobildi. 1966 yılında üretildiğinde o zamanın parasıyla 26 bin 800 liradan satışa sunulmuştu. Mercedes fiyatı gibi bir şey… Demek ki o yüzden ‘Anadol’u bile herkes alamıyordu… 

Bunlar neyse de iyi bildiğim bir şey varsa, şoförlüğünü yapmış bir kişi olarak bildiğim gördüğüm; çok basit malzeme kullanılmış olmasıydı. O kadar ucuz malzeme kullanılmıştı ki yedek parçacıya ödeme yapmaktan usanmıştım. Kaportasını bilenler vardır eskilerden. “Cam yünü” dedikleri kimyasal maddedendi adına fiberglas diyorlarmış…

Yazın sıcağını, kışın soğuğunu olduğu gibi araba içinde hissederdiniz… Hatta o zamanlar gazetenin birinde bir karikatür görmüştüm. Birinci karede Anadol otomobil şosede giderken önüne bir sığır sürüsü çıkıyor. Şoför durduramayıp sürüye dalıyor. İkinci karede ise direksiyonda şoför var ancak kaportayı sığır sürüsü yediği için otomobil kaportası olmadan yoluna devam ediyor.

Fıkra bir tarafa, arabamız vakfın olunca, gözümüz gibi bakmamız gerekiyordu.

Arabayı sanayiye çektik. Ustalarla istişare ettik. Önce kupayı indirdiler, şasi üzeri bıraktılar. Baktık ki, şasi diye kullanılan sac profil bazı yerlerinden çatlamış ve çok zayıf. Usta, o profilin üzerine boydan boya 2 mm sac geçirerek sağlamlaştırdı. İçinin döşemelerini yeniledik. Taban ve tavanı meşhur Maraş Keçesi ile döşetip üstünü de naylon muşamba ile kaplattık. Böylece soğuk ve sıcağı kısmen de olsa önlemiş olduk. Söz nerelere uzandı. Asıl anlatacağım bundan sonrası. Bu arabayla başımızdan ne geçti bir bilseniz… DEVAMI YARIN