Evliyaya derece vermek

 Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Rahmet-i ilahi dünyada dinli dinsiz herkese gelir, ama Resulullah’tan nimetler, sadece şu iki şartla gelir: 1- Onun peygamberliğini şartsız tasdik etmek. Elektrik kabloyla geldiği gibi nimetler, feyizler, kalble gelir. Bu tasdik olunca, o kişiyle Resulullah’ın mübarek kalbi arasında bir hat kurulur. 2- Onu çok sevmek. Gelen nimetlerin derecesi bu sevgiye bağlıdır. Sevginin derecesi de, tâbi olma nispetine göre ölçülür.

Bu tasdik ve sevgi şartı, Resulullah hayattayken böyleydi. (Kalbimde ne varsa, kardeşim Ebu Bekr’in kalbine akıttım) buyurduğu için, vefatından sonra artık Ondan gelen nimetler Hazret-i Ebu Bekir’den gelir. Ondan sonra Silsile-i aliyye büyüklerinden gelir. Bu büyükleri inkâr eden, gelen nimetlerden mahrum kalır.
Bir talebe hocasına, (Silsile-i aliyye büyüklerinin kitaplarını, derecelerine göre aşağı yukarı koymak uygun mu?) diye sorar. Hocası buyurur ki: Biz evliyaya derece tayin edemeyiz. Biri büyük biri küçük diyemeyiz. Resulullah’ın mübarek kalbinden çıkanlar, sırayla bu büyüklere geçer. Bu büyüklerin hepsinin kalbinde, Resulullah’ın mübarek kalbindeki emanetler vardır. Resulullah’a vârislik işi, ilimle, tecrübeyle, yaşla olmaz. Eğer öyle olsaydı Ehl-i sünnetin reisi ve (O, ümmetimin ışığıdır) diye hadis-i şerifle övülen İmam-ı a’zam hazretleri, Silsile-i aliyye büyüklerinden Cafer-i Sadık hazretlerine talebe olup, (Son iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu) buyurmazdı. Demek ki bizim anlamadığımız şeyler var.
Şimdi zamanın büyüğü, hocamızdır. Biz, dinimizi ondan öğrendik. Bu büyükleri bize, o tanıtıp sevdirdi. O büyük zatların, kitaplarını açıklayıp bize vermişse, (Bu kitapları okuyun, evinizde sadece bunları bulundurun!) demişse, kitapları başka büyükler de yazmış olsa, onlar hocamızın kitapları sayılır. Hocamızın kitapları arasında kıyas yapmak, (Bu daha kıymetli!) demek çok yanlış olur. O büyüklerin kitaplarından öğrendiği bazı şeyleri ezberleyip, kendini bir şey sanan, kitabın birini yukarı ötekini aşağıya koyan bunları anlayamaz. Bu din, edep dinidir. Edep, haddini bilmektir. Herkes haddini bilmeli.
Resulullah’a kadar olan silsilenin feyzi, hocamızın kalbinden geçer. Bu kalbden geçmeyen, mahrum kalır. Hattâ o zatı kabul etmemiş ve kusurlu görmüş olur. Vârise yapılan iyi kötü her iş, Resulullah’a kadar gider.