Ey ana! Hâlin nedir?

Hicretten yirmiüç yıl önce hazret-i Alî’nin “radıyallahü anh” vâlidesi Fâtıma Hâtun bir gece rüyâ gördü. Eline dört kılıç verdiler.
Biri suya düştü.
Biri havâya uçtu.
Biri düşüp kırıldı. Dördüncüsü, elinde koca bir “arslan” oldu ki, heybetinden kimse yanına yaklaşamıyordu.
Resûl-i Ekrem
“aleyhisselâm” hazretleri, aslanı tutup, kendine boyun eğdirdi. Arslan da Ona itâ’at etti.
Aradan dört ay geçti.
Resûl-i Ekrem
“aleyhisselâm”
Efendimiz bir gün Fâtıma Hâtun’un benzine bakıp; “Anacığım, bu hâlin nedir?” buyurdu.
Fâtıma Hâtun, cevâbında;
“Ey oğul! Hâmileyim.
Duâ et, doğacak çocuğumuz oğlan olsun” dedi.
Server-i âlem
“aleyhisselâm;
“Bir şartla duâ ederim” buyurdu.
Fâtıma Hâtun sordu:
“Şartın nedir oğul?”
Resûl-i ekrem
“aleyhisselâm”
“Doğacak bebeği bana bağışlarsan duâ ederim” buyurdu.
Fâtıma Hâtun çok sevinip;
“Ey oğul!
Vallahi bu oğlanı sana nezr ettim.
Doğunca senin olsun” dedi.
Ebû Tâlib de aynı fikirdeydi.
“Oğul, ben de bu oğlanı sana nezr eyledim.
Doğduğunda senin olsun!” dedi. (Devamı yarın)

Comments are closed.