Fakih Tâcî

Fakih Tâcî rahmetullahi aleyh, Lübnan’da bulunan Ba’lebek şehrinde yetişmiş olan Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 1072 (m. 1661) senesinde doğdu. 1114 (m. 1702) senesinde şehîd oldu. Bir dersinde, Kıyâmet hallerini şöyle anlattı:

Allahü teâlâ murâd buyurduğu vakit sûr üfürüldükten sonra, kıyâmet günü dağlar uçar, bulutlar gibi yürümeye başlar. Denizlerin bazısı bazısına taşar. Güneşin nûru tamamen kaybolarak simsiyah olur. Dağlar toz hâline gelir. Âlemin bazısı bazısına dâhil olur. Yıldızlar, dizili inci gibi parçalanırlar. Gökler gül yağı gibi erir. Ve değirmen döner gibi şiddetli bir şekilde hareket ederler. Bazısı bazan toplanır, bazan da sahtiyan gibi yayılır. Hak teâlâ, göklerin parça parça olmasını emreder. Yedi kat yerde ve yedi kat gökte, diri olarak kimse kalmaz. Her canlı vefât etmiş olur. Eğer rûhanî ise rûhu gitmiş olur. Cenâb-ı Hakkı tevhid eden bütün melekler ölür. Yerde taş taş üstünde ve göklerde hiç canlı kalmaz. Bundan sonra cenâb-ı Hak;

“Ey alçak dünyâ! Senin içinde rubûbiyet davası edenler ve ahmakların rab tanıdıkları âcizler nerededir ve senin behcet ve letâfettinle aldattığın ve âhıreti unutturduğun eshâbın nerededir?” buyurur. Sonra da “Mülk kimindir?” der. Hiç kimse cevap veremez. Cenâb-ı Allah kendi kendine, “Vâhid ve Kahhâr olan Allahındır” der. Bundan sonra buyurur ki: “Ben azîmüşşân, melîk-ü deyyânım (yani kıyâmet gününün tek hâkimi ve sahibiyim). Benim rızkımı yiyip de bana şirk koşanlar ve benden gayrı putlara ibâdet edenler nerededirler? O kimseler ki, benim rızkımla kuvvetlenip asî olurlar. Cebbar ve zâlimler nerededirler! Kibirlenen ve iftihar edenler nerededirler? Şimdi mülk kimindir?” Buna cevap verecek kimse bulunmaz. Zîrâ cenâb-ı Hak, hûrî ve gılmânın dahi Cennetlerinde rûhlarını kabz buyurmuştur. Bundan sonra cenâb-ı Hak, Cehennem çukurlarından olan Sakardan bir kapı açar. Oradan ateş fışkırır. İşte bu ateş, içine atılan yün parçasını yaktığı gibi, ondört denizi kurutur, yeryüzünü kapkara eder ve gökleri sarı zeytinyağı yâhud erimiş bakır gibi bir hâle koyar. Sonra ateşin şiddeti göklere yakın olduğu vakit, Allahü teâlâ öyle bir dehşet ile meneder ki, ateş tamamen söner. Ateşten hiç eser kalmaz. Bundan sonra Allahü teâlâ hazretleri, Arş-ı a’lânın hazînelerinden birini açar. Onda hayat denizi vardır. Bu deniz, yer üzerine şiddet ile yağmur yağdırır. Yağmur, o derece devam eder ki, yeryüzünü kaplayıp, kırk arşın kadar yukarı yükselir. O zaman, toprak olmuş olan insanlar ve hayvanlar, ot gibi biterler..