Ferman dinlemeyen Sadrazam!

Bugün, Osmanlı Sultanı İkinci Ahmed Han’ın vefat yıl dönümüdür. (6 Şubat 1695)
İkinci Ahmed Han, 21. Osmanlı Padişahı ve 13. Osmanlı Halifesi olarak tahta çıktı… Çok merhametli olan ll. Ahmet Han, zaman zaman kıyafetini değiştirerek halk arasında dolaşır, insanların dertlerini sabırla dinler, çare bulunması için gerekli yerlere emirler verirdi. İslamiyet’e hizmet hususunda derin bir mesuliyet hissi içinde hareket ederdi. Tahta çıktığı zaman; “Ben saltanata talip değildim. Allahü teala fazl-ı kereminden bu aciz kuluna nasip eyledi. Bu nimetin şükrünü eda edemem” demiştir…
Sultan Ahmed Han, bir mesele hakkında uzun uzun düşündükten ve bilenlerle istişare ettikten sonra karar verirdi. Bir gün Sadrazam Hacı Çalık Ali Paşanın, Pa­dişahla, defterdarın azli hususunda vuku bulan müzakerede istifası gerçekleşti. Tarihçi­ Fındıklı Mehmed Ağa, Padişahla Ali Paşa arasındaki konuşmaları aynen kaydetmiştir…
Ahmed Han:
-Ben sana üç defa defterdarı azlettim. Yerine namazını kılan, doğru istikamet sahibi birini nasb edesin diye hatt-ı şerif gönderdim. Yine fermanımı tutmadın!
Sadrazam:
-Hangi cürüm ile itham olundu ki, azli icab etsin?
Ahmed Han:
-Bütün memleketime ettiği zulümlerden, Edirne şehri şikâyetçilerle doldu!
Sadrazam:
-Hayır Padişahım, aslı yoktur. Hünkârıma yalan bilgi vermişler. Defterdar, bir hizmetkârdır. Kendiliğin­den bir işe kadir değildir. Ne iş yaparsa benim emrimle yapmaktadır…
Çalık Ali Paşa, bu sözlerden sonra mühr-ü hümayunu padişahın hemen yanına bıraktı. Bu davranış Sultanı iyice gazaba ge­tirdi ve o çok merhametli, müşfik Sultan birden gürledi:
-Behey adam! Ben öteyegün fukarayı araba yanına getirtip de kendim sordum, üzerlerine salınan bid’atleri birer birer söylediler. Ben defterdarı zâlim bellerdim, fakat anlaşıldı ki esas zâlim senmişsin. Emrimi tutmayan kimse bana vekil olamaz. Şimdi; bir alay ahali “gör­dün mü padişahı bir adamı bunca uzak yerden getirtip vezi­riazam yaptı şimdi de öldürttü” derler, yoksa şimdi senin hakkından gelirdim! Var şimdi dışarıda eğlen. Veziriazam geldiğinde, mansıb veya tekaüd ile muradına müsaade olunur…
Bütün Osmanlı Sultanları, mesele devletin âli menfaati ve insana hizmet olduğunda hiç taviz vermezlerdi. Ruhları şad olsun…

Comments are closed.