Fetvada halka imam, takvada melek gibiydi

Fetvada halka imam, takvada melek gibiydi



Dekûkî, Allahü teâlânın sevgisiyle dolu ve keramet sahibiydi. Güzel sözler söyler ve kıssa sahibi bir ârif idi.

 
 

 

Muhammed Hakîm Şah hazretleri Osmanlı âlimlerindendir. İran’da bulunan Kazvîn şehrinde doğdu. İkinci Bâyezîd Han zamanında Osmanlı hizmetine girdi, Yavuz Sultan Selîm ve Kanunî Sultan Süleymân Han zamanlarında yaşamış, 928 (m. 1521) senesinde İstanbul’da vefât etmiştir. Bir dersinde şunları anlattı:

Mesnevi-yi şerif’te nakledilmiştir: Dekûkî, Allahü teâlânın sevgisiyle dolu ve keramet sahibiydi. Güzel sözler söyler ve kıssa sahibi bir ârif idi. Yerde gezerken, gökte hareket eden ay sanılırdı. Gece yürüyen insanlara, ay gibi aydınlık ihsan ederdi. Bir mekânı, daimi makam edinmez, iki gün bir yerde durmazdı. Halka şefkatli, âleme su gibi faydalı güzel bir şefaatçi ve duası müstecab bir büyük zattı. Herkese annesinden daha çok şefkatli ve babasından daha merhametliydi. Gündüz seyahat hâlinde, geceleri namazdaydı. Gözleri şahbaz, yani doğan kuşu gibi, avını avlamak için açıktı…

Fetvada halka imam, takvada melek gibiydi. Seyir ve seyahatte ayı geriye bırakır, dindarlıkta dinin gıpta edileniydi. Bu takvası ve zikirleriyle beraber, Hak teâlânın has kullarına daima talipti, onlara rağbet ederdi…

Seyir ve seyahatten tek maksadı, hâlis bir kul ile konuşmak, görüşmekti. Yollarda yürürken, (Ey Rabb-i muin! Has kullarına beni yakın et!) der idi. İşte, bu kıymetli zat diyor ki:

Seyir ve seyahatim esnasında bir gün yedi insanla karşılaştım. Tam bir dikkatle, bunlar kimlerdir diye baktım. Yanlarına vardım. Selam verdim. İsmimle hitap ederek, (Ve aleyküm selam ey Dekûkî) dediler. (Aramızda tanışma yokken, yani daha önce sizinle tanışmamışken, Dekûkî olduğumu, nereden keşfettiniz?) dedim. Birbirlerine bakarak, kalbimi haber verdiler. Dediler ki: (Bu sır gizli kalmasın. Hak teâlânın muhabbeti hangi kalpte olursa olsun, ehl-i nazar onu bilir.) O yedi kimse bana dediler ki: (Ey temiz kişi, sana uyup, müşküllerimizi sizin sohbetinizle halletmek isteriz.) Sohbetlerinde kendimden geçtim. Bir saat kadar bayılmışım. Allahü teâlâya yaklaştıran bütün makamları geçtim. İmamete ehil oldum. Dediler ki: (Ey âlemin bir tanesi, bu iki rekât namazı kıldır da gönlümüz ziynetli olsun. Ey gözümüzün nuru, imam gören olmalı, kör olmamalı. Bilmez misin ki, görmeyenin, körün imameti mekruhtur. Çünkü necasetten kendini koruması müşkül olur. Muradımız, bunların bâtın gözüdür.

Comments are closed.