FIKIH ÂLİMİ Radıyyüddîn Haddâd

Radıyyüddîn Haddâd hazretleri Hanefî fıkıh âlimidir. Yemen’de Zebîd’in bir köyü olan Abbâdiye’de doğdu. Babasından, Yemen’in büyük âlimlerinden ilim tahsil etti. Kendisi de Zebîd’de bir­çok ilim adamı yetiştirdi. Yemen’deki Hanefî âlimlerinin en büyüğü idi. 800 (m. 1398) Zebîd’de vefat etti.
Abdullah ibn-i Abbâs (radıyallahü anhüma) haber verdi ki; Eshâb-ı kirâmdan birkaçı, bir yere çadır kurmuşlardı. Burada bir kabir bulunduğunu bilmiyorlardı. Çadırda, Mülk sûresinin okunduğu işitildi. Bitirince, Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) çadıra geldi. Kendisine söylediklerinde; “Bu sûre-i şerîfe insanı kabir azâbından korur” buyurdu.
Ebü’l-Kâsım-ı Sa’dî diyor ki: Meyyitin kabirde okuduğunu bu hadîs-i şerîf ispat etmektedir. Çünkü Abdullah İbni Ömer de (radıyallahü anhüma) bir yere çadır kurmuştu. Çadırda Kur’ân-ı kerîm sesi işitti. Resûlullah efendimize haber verdi. Bu sözü tasdik buyurdu. Allahü teâlâ dilediği kuluna, kabirde sâlih işler yapmayı ihsân eder. İnsan ölünce, amel ve ibâdet yapmak vazîfesi biter. Kabirdeki ibâdete sevâb verilmez. Fakat, Allahü teâlânın ismini söylemekle ve ibâdet etmekle zevklenir. Melekler ve Cennette olanlar da böyledirler. İbâdet yapmaktan lezzet duyarlar. Çünkü zikir ve ibâdet, rûhu temiz olanlar için en tatlı şeydir. Rûhu hasta olanlar, bunun tadını duyamaz.
Mezarcı İbrâhim adında biri; “Bir mezar kazmıştım. Mezardan ve kerpiç parçalarından misk kokusu duydum. Kabre baktım bir ihtiyâr oturmuş Kur’ân-ı kerîm okuyordu” dedi.
Âsım-ı Sekâtî haber veriyor ki: “Belh şehrinde bir kabir kazdık. Yanındaki kabrin içi göründü. İçeride yeşil kefenli bir ihtiyâr, elinde Kur’ân-ı kerîm okuyordu…” Bütün bunlar, vefât ettikten sonra da velîlerin kerâmetlerinin kesilmeyeceğine delâlet eder. Evliyânın hayatlarındaki tasarrufları, kerâmetlerinden sayılır. Vefâtlarından sonra kerâmetleri kesilmez. Velîlerin, hayatlarındaki ve vefâtlarından sonraki tasarrufları, ancak Allahü teâlânın izni ve irâdesi ile olur. Cenâb-ı Hak, onlara ikramda bulunmuştur. Bazen ilham ile, bazen uykuda, bazen duâları ile, bazen işleriyle, bazen de ihtiyârsız, maksatsız ve istemeksizin; hattâ bazen de baliğ olmayan çocuklardan da kerâmet hâsıl olur.

Comments are closed.