Fıkıh Âlimi Şerefüddîn Yahyâ Acîsî

Şerefüddîn Yahyâ Acîsî hazretleri Mâlikî mezhebi fıkıh âlimidir. 777 (m. 1375) senesinde Mısır’da Acîse’de doğdu. İlk tahsilini burada yaptıktan sonra ilim öğrenmek için memleketinden ayrılıp başka beldelere gitti. Tahsilini tamamladıktan sonra Kahire’de Şeyhuniyye Medresesi’nde ders vermeye başladı. 862 (m. 1457) senesinde Kâhire’de vefât etti. Nâdirattan olan haberleri, bilhassa Eshâb-ı Kirâm ile alâkalı kıssaları çok iyi biliyordu.

Bu hususta şunları anlattı:

Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” zamanında Alkame adında bir genç vardı. Hep tâat üzere olup, yaz-kış oruç tutar, geceleri sabaha kadar ibâdet ederdi… Bir gün hasta yatağında fenâlık geçirdi. Dili tutuldu. Resûlullaha haber verdiler. Hazreti Ali ve Ammâr bin Yâser’i “radıyallahü anhüma” Alkame’ye gönderdi. Kelime-i şehâdeti söyletmek için çalıştılar ise de, dili dönmedi. Hazreti Ali efendimiz, Hazreti Bilâl-i Habeşî’yi Resûlullah efendimize gönderdi. Durumu bildirdi. Resûlullah efendimiz “Alkame’nin anası, babası var mı?” buyurdu. Orada bulunanlar “Yaşlı bir annesi var” dediler. “Annesini buraya getirin” buyurdu. Annesini getirdiler.

Ona, Resûl-i ekrem;

“Alkame’ye ne oldu, anlat! Seninle geçinmesi nasıldır?” buyurdu.

Annesi şöyle anlattı:

“Yâ Resûlallah! Alkame çok iyidir. Zâhiddir. Ama, ben ondan râzı değilim. Çünkü o, hanımının rızâsını, benim rızâmdan önde tutmaktadır.”
Resûlullah efendimiz;
“Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de, dili açılsın” buyurdu.

Annesi;

“Yâ Resûlallah! O, benim hakkıma riâyet etmedi. Hakkımı helâl etmem” dedi.

Bunun üzerine Resûl-i ekrem;

“Ey Bilâl! Eshâbımı topla. Etrâftan odun toplasınlar, Alkame’yi yakacağız. Çünkü annesi ondan râzı değildir” buyurdu.

Annesi;

“Yâ Resûlallah! Benim oğlumu, benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?”

Server-i âlem;

“Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan râzı olmadıkça, onun hiçbir itaati makbûl değildir” buyurdu.

O zaman Alkame’nin annesi;

“Yâ Resûlallah! Ben ondan râzı oldum. Hakkımı ona helâl ettim” dedi ve eve gitti. Eve vardığında Alkame’nin sesini duydu. Kelime-i şehâdet söylüyordu. Dili açılmıştı. Aynı gün vefât etti. Cenâze namazını Resûl-i ekrem kıldırdı.

Defin işleri bittikten sonra, Server-i âlem, Eshâb-ı kirâma dönerek;

“Ey Eshâbım, ey Muhacir ve ey Ensâr! Hanımını annesinden üstün tutana, Allahü teâlâ ve melekler lânet ederler. Onun farz ve nafile ibâdetleri kabûl edilmez” buyurdu.”