Fitne ve fesâd hakkında birkaç kelime daha

Emr-i
ma’rûf yaparken de fitne çıkarmamaya dikkat etmek lâzımdır. Emr-i
ma’rûf yaparken, kendini tehlikeye sokmak, emrolunmamıştır…

Dünkü makâlemizde, “fitne” ve “fesâd”
kelimelerinin manâları ile konuyla ilgili bazı âyet-i kerîme ve hadîs-i
şerîflere yer vermiştik. Bugün aynı konuda birkaç kelime daha yazmak
istiyoruz. Bilindiği gibi fitne çıkarmak, insanları sıkıntıya sokmak, belâya düşürmek, ihtilâle sebep olmaktır. Bir hadîs-i şerîfte:
“Fitne
çıkarmayınız! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile olan fitne gibidir.
Zâlimlere, fâcirlere, milleti çekiştirmekten, yalan ve iftirâ
söylemekten hâsıl olan fitne, kılıç ile yapılan fitneden daha
zararlıdır”
buyurulmuştur. (Muhtasaru Tezkireti’l-Kurtubî)
“Mişkâtul-Mesâbîh”deki diğer hadîs-i şerîflerde ise şöyle buyurulmuştur:
“Fitnecilere karışmayan, saâdete kavuşur. Fitneye yakalanıp sabreden de, saâdete kavuşur.”
“Fitne
zamânında, Müslümânlara ve onların reîslerine tâbi olunuz. Hak yolda
olan yoksa, fitneciler, isyâncılar arasına karışmayınız! Ölünceye kadar
fitneye katılmayınız.”
“Fitne” ve “fesâd” hakkında İslâm âlimlerinin de çok önemli sözleri vardır:
“Fitne
çıkaran âlimden ve câhil âbid (çok ibâdet eden)den sakınınız. Bunların
hâline meftûn olan (gönlünü kaptıran) için ikisi de fitnedir. Hem de çok
tehlikelidir” buyuran İmâmı Şa’bî (rahimehüllah), fitneci âlimlerden de, câhillerden de sakındırmaktadır.
“Fitne ve fesâd zamânında İslâmiyet’e uymak, kâfirlerle harb etmek gibidir.” (Abdülganî Nablüsî)
Dînin
emir ve yasaklarını, zamânın şartlarına, insanların hâline ve anlayış
kapasite ve şekillerine göre bildirerek, insanlar arasında fitnenin
yayılmasını önlemek, İslâm âlimlerinin vazîfesidir.
Dînimizde
karışıklık çıkarmak, hattâ insanlar arasında fitneye sebep olacak
şekilde nasîhat yapmak veya davranışlarda bulunmak da, büyük günâhtır.
Dîn
adamlarının insanların yapamayacakları husûsları bildirmeleri de
fitneye sebep olur. Bu işte yetkili olan ilim adamlarının, insanlara
izin olarak bildirilen hükümleri belirtip kolaylaştırıcı olmaları,
insanların yapabileceklerini söylemeleri gerekmektedir.
Vâizlerin,
dîn adamlarının, cemâatin anlayamayacakları şeyleri söylemeleri ve
yazmaları da, fitne olarak tavsîf edilmektedir. Herkese, anlayabileceği
kadar söylemelidir. Müslümânlara yapamayacakları ibâdetleri emretmemeli;
zaîf kavil olsa bile, yapabileceklerini söylemelidir…
Emr-i
ma’rûf yaparken de fitne çıkarmamaya dikkat etmek lâzımdır. Emr-i
ma’rûf yaparken, kendini tehlikeye sokmak, emrolunmamıştır. Dîne ve
başkalarına zarar vererek, dünyevî fitneye de, sebep olmamalıdır. Ama
sâdece kendisine dünyevî zararı dokunacak emr-i ma’rûfu yapmak câiz
olur, cihâd olur. Şâyet başına geleceklere sabredemeyecekse, bunu da
yapmamalıdır. Fitne zamânında evinden çıkmamalı, kimse ile
görüşmemelidir. Fitneye yakalanınca da, sabretmelidir.
Kitaplarda; “İnsanları,
hükûmete karşı, kanûnlara karşı isyâna teşvîk etmek, fitne olur. Fitne
çıkarmak harâmdır. Haksız yere adam öldürmekden dahâ büyük günâhtır.
Zâlim olan hükûmete karşı isyân etmek de harâmdır. Mazlûmlar isyân
ederse, bunlara yardım etmek de harâmdır. İsyân etmenin zararı, günâhı,
zulmün zararından ve günâhından dahâ çoktur”
cümleleri yazılıdır.  [İnşâallah, ileride bu konuda başka makâleler de yazarız.]