Gadap imanı bozar!..

Dinimiz orta yolu emretmiş, aşırılıkları yasaklamıştır. Müslümanın aşırı kızgınlık göstermesi uygun olmadığı gibi korkak olması da uygun değildir. Çünkü korkaklar hanımına çocuklarına ve akrabalarına karşı gayretsizlik gösterir, onları koruyamazlar…

Bazı hallerde gadap kıymetlidir, hatta emredilir. Fetih suresinde Rabbimiz Eshab-ı kiramı “Kâfirlere gadap ederler” diyerek övmektedir.
Tevbe Suresi yetmiş dördüncü ayet-i kerimesinde “Kâfirlere karşı sert ol” buyurulmaktadır.
İslâm dinine ve Müslümanlara düşmanlık edenlere, saldıranlara sertlik göstermelidir. Bunlara karşı korkak olmak caiz değildir. Kaçmak Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Eğer eceliniz geldiyse Azrail aleyhisselam nerede olursanız olun sizi bulur.
Korkaklar sadece kendilerine zarar verir. Asabi insanlar ise hem kendilerine hem de başkalarına zarar verir. Aşırı kızgınlık insanı küfre kadar götürür. Hadisi şerifte “Gadap imanı bozar” buyuruldu.
Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) dünya için gadaba geldiği görülmemiştir.
Gadap sahibi, karşısındakinin de kendisine karşılık verebileceğini düşünmelidir. Gadaba gelen kimsenin kalbi bozulur, bu bozukluk dışına da sirayet eder, çirkin ve korkunç bir hâl alır.
Kızgınlığını yenmek çok sevaptır. Bunlara cennet müjdelendi. Allahü teâlânın rızası için öfkesini yenen ve karşısındakini affeden kimse Rabbimizin rızasına kavuşur.
BEDENE DE ZARAR VERİR!
İsa aleyhisselam, Yahudilerin yanından geçerken kendisine fena şeyler söylediler, onlara iyi ve tatlı cevaplar verdi. Onlar “sana kötülük yapıyor, sen onlara iyi söylüyorsun” dediklerinde “Herkes başkasına yanında olandan verir” buyurdu.
Abdullah ibni Abbas’a (radıyallahü anh) biri hakaret etti.
O ise “bir ihtiyacın varsa söyle, yardım edeyim” dedi.
Adamcağız başını öne eğdi, utanarak özür diledi.
Kızmak, bağırmak, çağırmak ruha zarar verdiği gibi bedene de zarar verir. Bunun için dinimiz dünyalık için kızmamayı emretmiştir. Hadis-i şerifte “Gadaba gelen kimse ayakta ise otursun, gadabı devam ederse yan yatsın” buyuruldu.
Haram işleyeni görünce gadaplanmak “din gayretinden” ileri gelir. Fakat kızınca aklın ve İslâmiyetin dışına taşmamak lâzımdır. Ona kâfir, münafık gibi ağır sözler söylemek haram olur. Haram işleyeni görenin buna cahil veya ahmak demesine izin verilmiş ise de tatlı dille yumuşaklıkla nasihat vermek daha iyi olur.
Ömer bin Abdülaziz hazretleri valilerinden birine yazdığı mektupta şöyle nasihatte bulundu:
“Bir adama kızdığın vakit ona hemen ceza vermeye kalkışma. Adamı tutukla, öfken geçtikten sonra suçu kadar ceza ver. Sakın öfkene yenilip haddinden fazla ceza verme!”
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Güreşte galip gelen pehlivan güçlü değildir. Güçlü insan, öfkelendiği zaman nefsine hakim olandır.”
Efendimiz nasihat isteyen birine “La tağtab!” (Öfkelenme) buyurdular.
“Başka ne yapayım?” diye sordu aynı cevabı verdiler.
Bir daha sordu yine “La tağtab!” buyurdular…
Hadis-i kudside buyuruldu ki: 
“Ey Âdemoğlu! Öfkelendiğin zaman beni hatırla ki ben de gadaplandığım zaman seni hatırlayayım.”
GÜLER YÜZLÜ OLMALI…
Dini yaymak insanlara faydalı olmak yumuşak söylemekle mümkündür. Sert konuşmak, münâkaşa etmek kırgınlıklara kavgalara sebep olur. Bunun için her zaman yumuşak huylu ve güler yüzlü olmalıdır.
Nasihat verene ve bütün Müslümanlara hüsn-ü zan etmek onun hakkında kötü düşünmemek lâzımdır. Sözlerini mümkün olduğu kadar iyiye yormalıdır.
Kızmanın gadabın karşılığı hilimdir. Hilim, öfkesine hakim olmak demektir. Bu da o kimsenin aklının çok olduğunun işaretidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Gadaba sebep olan şey karşısında hilim göstereni Allahü teâlâ sever.”
“Allahü teâlâ refiktir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri yumuşak davrananlara ihsan eder.”
“Kendisine yumuşaklık verilene dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir.”