Gel zâlimlere gidelim!

Alî el-Harîrî hazretleri “rahmetullahi aleyh”, hâl ve kerâmet sâhibi, cesûr, vekarlı bir zât idi. Moğol istilâsı sırasında bir grup Moğol askeri Şam civârına gelmişti.
Zulüm yaptılar.
Eziyyet ettiler.
Alî el Harîrî, talebeden birine; “Gel seninle bu zâlimlere gidelim!” dedi. Talebe; “Başüstüne efendim” deyince, bineğine bindi. Birlikte düşman çadırlarının kurulu olduğu yere gittiler. Askerler bu büyük velîyi sultânlar gibi karşıladılar.
Korkup titrediler.
Mübârek onlara;
“Bu zulme son verin, yoksa sonu fenâ olur!” diye gürledi. Üstelik her kelimeyi söylerken, elindeki asâsını kuvvetle yere vurup tehdît etti.
Çok korktular.
Sükût ettiler.
Komutanları bile bu zâtın heybetinden bir şey diyemedi. Başını önüne eğdi. Ve askerlerini toplayıp, hızla uzaklaştı o bölgeden.

BİR DİRHEM GÜMÜŞ
Talebesinden biri, hacca gitmek için bu zâttan izin istedi. Alî el-Harîrî hazretleri ona küçük bir çanta verip; “Selâmetle git gel. Bu çantadaki parayı kullan, kalanı iâde et!” buyurdu.
O çantayı açtı.
Bakınca şaştı.
Zîra çantada sadece “bir dirhem” gümüş para vardı. “Bu işte mutlaka bir hikmet vardır” deyip o “bir dirhem”i harcadı. Çantayı tekrar açtığında, “bir dirhem” daha gördü içinde.
Sonra bir daha.
Bir dirhem daha.
Böylece, yol boyu bütün ihtiyâçlarını karşıladı. Dönüp de çantayı iâde ettiğinde, hocasının koyduğu o “bir dirhem” duruyordu…