Gemiye binmenin şartı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Sahipsiz
olmak felakettir. Çünkü âhirette de bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu
geçici dünyada bile, birine sormadan, levhalara bakmadan bir yerden bir
yere gidemiyoruz. Âhirette hiç mümkün değildir. İmam-ı Rabbânî
hazretleri gibi büyük zatların Ehl-i sünnet gemisine binenler çok
şanslıdır. Bulunduğu kat, yaptığı hizmet önemli değildir. İster kaptan,
ister temizlikçi olsun. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, (Gemi
salimen karaya ulaşınca, kaptan yalnız kendisini değil, herkesi sahile
çıkarır) buyuruyor.
Bu gemi, büyük bir gemidir, binen
kurtulur. Geminin büyüklüğü, cüssesinden değil, kaptanından belli olur.
(Geminin kaptanı Nuh aleyhisselam ise, o gemi selamettedir)
buyurmuşlardır. Âlimler, peygamberlerin vârisidir. Büyüklerin kullandığı
gemiye binen kurtulur. Fakat bu gemiye binmenin ağır bir şartı vardır. O
şart, ihlâstır. İhlâsı olan bu gemiye biner, ihlâsı biten de iner. Yani
gemiden düşen bilsin ki, ihlâsı bitmiştir. İhlâsı azaldıkça, güvertenin
kenarına doğru gider. Sonra, Allah korusun bir fırtına, bir dalga
olunca, yani en ufak bir imtihan veya sıkıntıda bu gemiden düşer gider.
İhlâslı olmak sigortamızdır, güvencemizdir, gücümüz, kuvvetimiz, birlik
ve beraberliğimizdir. İhlâssız olmak felakete gitmenin alametidir. İhlâs
azalır, azalır, bittiğinde de, kişi kendisini deryanın ortasında bulur.
Ondan sonra, köpek balıklarına yem olur. Yani, kötü arkadaşlara ve
kendi nefsine mağlup olur.
İhlâsın ilk şartı, din kardeşini
kendinden daha fazla sevmektir. Din kardeşine olan saygısı, muhabbeti,
itaati, bağlılığı, kendisine olan muhabbetten daha fazla değilse,
büyüklere olan muhabbeti de noksandır. En büyük tehlike, en büyük
felaket, (Ben büyükleri seviyorum, ama bu talebesini sevmiyorum)
demektir. Böyle söyleyenin, büyüklere olan sevgisi yalandır. Çünkü
hocasını seven, hocasının sevdiğini sever, sevmediğini sevmez. Büyükler,
bütün talebelerini severler. O hâlde, herkes birbirini sevmek
zorundadır. Sevmeyen, güvertenin kenarına doğru yol alıyor demektir.
Allah korusun, o hâlâ kendini gemide zanneder, ama işi bitmiştir. Ölünce
anlar, ama iş işten geçmiş olur.