Gülenle ağlayan arasında fark var

Bişr-i Hafi’ye, “Ne yiyip, nereden geçiniyorsun?” dediklerinde, “Herkesin yediği yerden. Amma, yiyip de gülen ile, yiyip de ağlayan arasında çok fark vardır” buyurdu.
İslam büyükleri, haram ve şüpheli olmayıp, helal olup, fakat şüpheli veya harama sebep olmak korkusu olan şeylerden de sakınırlardı. Resulullah efendimiz, “Bir Müslüman, tehlikeli olan şeyin korkusundan dolayı, tehlikesiz şeyden sakınmadıkça, mütteki olamaz!” buyurdu. 
İslam büyükleri, haramdan uzak durdukları gibi şüpheli şeylerden de uzak dururlardı. 
Abdullah ibni Mübarek buyuruyor ki: “Şüpheli olan bir kuruşu sahibine geri vermeyi, bin lira sadaka vermekten daha çok severim.” 
Sehl bin Abdullah Tüsteri buyuruyor ki: “Haram yiyenlerin yedi azası, istese de, istemese de günah işler. Helal yiyenlerin azası, ibadet eder. Hayır işlemesi kolay ve tatlı gelir.”
Helal kazanmanın önemini gösteren daha nice hadis-i şerifler ve büyüklerin sözleri vardır. Bunun içindir ki, vera sahipleri haramdan çok sakınmışlardır.
Bunlardan biri Veheb ibni Verd idi ki, nereden geldiğini anlamadan bir şey yemezdi. Bir gün annesi, buna bir bardak süt vermişti. Sütü nereden aldığını ve parasını nereden verdiğini ve kimden aldığını sordu. Hepsini anlayınca, bu koyun nerede otlamış dedi. Müslümanların hakkı bulunan bir yerde otlamıştı. Sütü içmedi. Annesi, oğlum! Allah sana rahmet etsin, iç! dedi. Ona günah işlemekle rahmetine kavuşmak istemem, dedi ve içmedi. 
Hazreti Ömer buyurdu ki: “Bizler harama düşmek korkusu ile, helallerin onda dokuzundan kaçındık.” Bunun içindir ki, yüz dirhem gümüş alacağı olan bir kimse, doksandokuz dirhem alırdı. Ağır gelmek korkusundan, tamamını alamazdı.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“İbadet on kısımdır, dokuz kısmı, helal kazanmaktır.” 
“Helal kazanmak için yorulup, evine dönen kimse, günahsız olarak yatar. Allahü teâlânın sevdiği kimse olarak kalkar.”