Habbâb’ın aşkı!..

Asr-ı saâdette bir Yahûdî âlimi ve Habbâb isminde bir oğlu vardı. Bu güzel yüzlü çocuk, bir gün babasının odasında kilitli bir sandık gördü. “İçinde ne var?” diye meraklandı.
Kilidini söktü.
Sandığı açtı.
Açar açmaz “nur” saçıldı etrâfa. “Rüyâ mı görüyorum?” dedi. Dikkat etti, nur, bir kitaptan fışkırıyor ve ilk sayfasındaki; “Muhammed, Allah’ın habîbi ve Peygamberidir. Ne mutlu onu görüp, îmân edenlere” yazıyordu.
Yazıyı okudu.
Ve âşık oldu.
Kalbi, Muhammed aleyhisselâmın muhabbetiyle doldu. Kendi kendine; “Ey Allahın habîbi! Ah seni bir görebilsem” dedi. Ağlamaya başladı ve bayılıp düştü. Kendine geldiğinde, başucundaki babası sordu:
“Oğlum iyi misin?”
“Çok iyiyim” dedi.
“Peki niçin ağlıyorsun?”. “Ben âşık oldum” dedi. “Kime?”. “Son Peygamber Muhammed aleyhisselâma” deyince, beyninden vurulmuşa döndü. Şiddetle dövüp, hapsetti bir hücreye. Habbâb çâresizdi.
Ve ağlıyordu.
Açtı ellerini.
“Yâ Rabbî, beni Habîbine kavuştur!” diye yalvardı. Gâibden bir ses; “Onu görmek istiyorsan, şu yöne doğru yürü!” diyordu. Gizlice hücreden çıkıp, o yöne doğru yürümeye başladı. Nihâyet Medîne’ye varıp, bir evin önünde durdu.
Eşiğine çöktü.
Çok yorgundu.
Ev sâhibi sordu: “Sen kimsin evlâdım?”. “Adım Habbâb. Allahın Habîbini arıyorum” deyince, kolundan tutup Resûlullahın “aleyhisselâm” huzuruna götürdü. Âşık, mâşukuna kavuştu. Habbâb, sevincinden ağlıyordu. Sonra “Kelime-i şehâdet”i söyleyip îmânla şereflendi. “radıyallahü anh”…