Hiçbiri makbul olmadı!..

Bir ibâdetin sahîh ve makbûl olması, yani doğru olması ve Allahü teâlânın beğenmesi için, ilim yani doğru yapmanın şartlarını öğrenmek, amel yani şartlarına uygun yapmak ve ihlâs ile yapmak lâzımdır. İhlâs, para, mevki, şöhret gibi dünya menfâatlerini düşünmeyip, Allahü teâlâ emrettiği, Onun rızâsını, sevgisini kazanmak için yapmaktır. Makbûl olan, sevilen kul, sâhibinin emirlerini, yalnız Onun emri olduğu için yapan kuldur. Emri yapmakta gecikmek, inatçılık ve edepsizlik olur.

Muhammed Kudsî hazretleri zamanında, Osman Efendi isminde zâhiri ilimlerde derin bir âlim varmış. Muhammed Kudsî hazretlerinin talebelerine, tasavvuf yoluna inanmadığını söyler, onlara dil uzatırmış. Talebeler; “Seni üstâdımıza götürelim” diye teklif edince; “Gelirim, fakat elini öpmem” demiş… Muhammed Kudsî hazretlerinin huzûruna girince, feryâd edip, yere düşer ve bayılır. Ağzından köpükler gelmeye başlar. Bir saat sonra ayılır, sağına soluna bakmaya başlar.

Muhammed Kudsî hazretleri;

-Gördüğünüz burada var mıdır? diye sorunca;

-Hayır yoktur der.

-Sizin irşâdınız bizden değildir buyurur… Talebeler, bu hâle hayret ederler ve dışarı çıkınca Osman Efendiye;

-Niçin bayıldın dediklerinde, gördüklerini şöyle anlatır:

-İçeri girip Muhammed Kudsî hazretlerini görünce, bana bir hâl oldu, feryâd ettim. Kendimi, kıyâmet kopmuş, arasatta amellerimi tartarlarken gördüm. Hiçbir hayırlı amelim çıkmayınca; “Bunu Cehenneme atın” denildi. Hemen;

-Yâ Rabbî! Ben senin Kur’ân-ı azîmini öğrendim ve öğrettim. Bu kadar hadîs ezberledim, şu kadar tefsir okudum hepsi de hatırımdadır. Benim hiç hayırlı amelim yok mudur? diye yalvardım. “Hiçbiri makbul olmadı” emri geldi. Umudum ve yardım isteyeceğim yer kalmadı. Âniden büyük bir zât göründü. Uzunca boylu, iri yapılı, yeşil cübbeli, güneş gibi parlıyordu.

-Yâ Rabbî! Osman kulunu bana bağışla buyurdu. O anda kendime geldim, etrâfıma bakındım, o zâtı aradım. Göremeyince, Muhammed Kudsî hazretleri; “Sizin irşâdınız bizden yâni benden değil, benim de hocam olan Mevlânâ Hâlid hazretlerindendir” dedi.

Osman Efendi bunları anlattıktan sonra çok ağlar, pişmân olur, İstiğfâr eder. Bütün mülkünü ve kitaplarını fakirlere, talebelere hediye edip, doğru Şam’a Mevlânâ Hâlid hazretlerine gider. Orada olgunlaşarak, evliyâ kullardan olur…

Netice olarak, yapılan bütün ibâdetlerin, hayır ve hasenâtın, kabul olabilmesi için, bunların, bilerek, şartlarına uyarak ve ihlâs ile yapılması lâzımdır. Çünkü makbûl olan ibâdetler, hayırlar, iyilikler, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaktadır.