Hucvîrî hazretleri

Hucvîrî hazretleri, Sultan Gazneli Mahmûd zamânında 1009 (H.400) senesinde Afganistan’da, Gazne’de doğdu. 1072 (H.465) senesinde Lâhor’da vefat etti. Kıymetli eserler yazdı. Hadîs ilminde de söz sâhibi idi. Bir eserinde buyuruyor ki:
“Mükellef olan, ya’nî âkıl ve bâlig olan insanın namâz kılarken açması veyâ her zamân başkasına göstermesi ve başkasının bakması harâm olan yerlerine (Avret mahalli) denir. Erkeğin ve kadının avret mahallini örtmesi, hicretin üçüncü senesinde gelen, (Ahzâb) ve beşinci senesinde gelen (Nûr) sûrelerinde emr olundu. Hanefî ve Şâfiî mezheblerinde erkeklerin, namâz için avret mahalli, göbekten diz altına kadardır. Şâfiîde göbek, hanefîde diz avrettir. Buraları açık olarak kılınan namâz sahîh olmaz. Namâz kılarken, vücûdun diğer kısımlarını, kolları, başı örtmek ve uzun cübbe ve entâri yoksa, çorap giymek erkeklere sünnettir. Açık kılmaları mekrûhtur…
Kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı, namâz için hanefîde avrettir. Ellerin üstü avret değildir diyen kıymetli kitâblar çoktur. Bunlara göre, kadınların bileklerine kadar ellerinin üstü açık kılmaları câiz olur. Fakat, kitâbların hepsine uymuş olmak için, kadınların elleri örtecek kadar uzun kollu namâzlık veyâ geniş baş örtüsü ile elleri örtülü olarak kılmaları, dahâ iyi olur. Kadınların ayakları namâzda avret değildir diyen varsa da, bu âlimler de, namâzda örtmesi sünnet, açması mekrûhtur dedi. Sarkan saçın da, ayak gibi olduğu muteber kitaplarda yazılıdır…”
Hucvîrî hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:

EBEDÎ FELÂKETE DÜŞENLER
“Kendini ve Rabbini unutup, lezzetlerine, şehvetlerine düşkün olanlar, yolda hayvanının süsü ile, palanı ile, otu ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helâk olur. İnsan da, ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünyâ ziynetlerine aldanır, âhıret hâzırlığı yapmazsa, ebedî felâkete sürüklenir. Dünyâ sevgisi âhırete hâzırlanmaya mâni olur. Çünkü, kalb onu düşünmekle, Allahı unutur. Beden, onu elde etmeye uğraşarak ibâdet yapamaz olur. Dünyâ ile âhıret, Doğu ile Batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur…”

Comments are closed.