Hüseynî Muhyiddîn Efendi

Hüseynî Muhyiddîn Efendi, Kanunî Sultan Süleymân Hân devri İslâm âlimlerindendir. Seyyid olup, Hazreti Hüseyin’in soyundan olduğu için, “Hüseynî” denilmiştir. Ankara’da doğdu. Ankara, Merzifon ve Tokat medreselerinde müderrislik yaptı. Sonra Şehzâde Mehmed, Manisa’da sancak beyi iken hocası oldu. 947 (m. 1540)’da Manisa’da vefât etti. Vefatından kısa bir zaman evvel, Şehzadeye nasihat verirken şunları anlatmıştı:

İnsanlarla oturmanın edebleri ve sünnetleri çoktur. Salih bir Müslüman, din kardeşleri ile otururken abdestli olur, yaşı büyük olanlara oturmada öncelik ve iyi yer verir, ilimde üstün olan, en şerefli yerde oturur. Hadîs-i şerîfte; “En hayırlı meclis, kıbleye karşı oturulan ve mecliste oturmak isteyene yer açılan meclistir” buyuruldu. İki kişinin arasına oturmaz ve onların izni olmadan onları birbirinden ayırmaz. Halkanın ortasına oturmaz. Kendisine yanında yer veren bulunmazsa, bulunduğu en geniş yerde oturur ve kendisinin oturması için kimseyi yerinden kaldırmaz. Meclisin başköşesinde oturmayıp, sonunda oturur. Ancak mecliste olanlar veya ev sahibi kendisini başköşeye oturtursa o zaman oturur. Müslümanlar, din kardeşleri ile bir yerde otururken, saf hâlinde birbirine yakın ve bitişik olup, ayrı ve dağınık oturmazlar. Çünkü bu, kalblerin birleşmesine sebeb olur.
İyi bir Müslüman, müslümanlardan fakir olanlarla, vera sahibleri ile, imân ve ilim sahibleri ile oturmayı tercih eder. Hadîs-i şerîfte: “Büyüklerle otur, âlimlerden sor, hikmet sahibleri ile konuş” buyuruldu. Görüldüğü zaman, Allahü teâlânın hatırlandığı, konuştuğu zaman amelin arttığı ve âhırete âit sevgini çoğaltan kimselerle, yani evliyâ ile otur. Mecliste konuşulanları muhafaza et, mahrem olan mevzûları başka yerde anlatma! Hadîs-i şerîfte: “Birlikte oturan iki kişi Allahü teâlânın emânetiyle otururlar. Bunlardan birinin, bir başkasına, hoşlanmadığı bir şeyi açması helâl olmaz” buyuruldu.
Çok şaka yapmaktan sakınmalıdır. Çünkü kişinin heybet ve vekarını kırar. Çok şakanın sonu pişmanlıktır. Yalan ve boş sözlerden uzak ve az yapılan şakada bir mahzur yoktur. Abdullah bin Abbâs (radıyallahü anhüma), yanında üzgün kimseler görünce, güzel, latif sözlerle onların kalbini ferahlandırın derdi. Hazreti Ali (radıyallahü anh): “Bu kalbleri rahatlandırın, çünkü onlar da bedenler gibi yorulurlar” buyurdu. İbn-i Uyeyne buyurdu ki; “Şakalaşmak sünnettir. Lâkin şaka yapmasını bilen ve yerinde yapan içindir.”