Hutbeyi okumaya şu zat lâyıktır

Yıldırım Bayezid Han Niğbolu seferinden dönünce Bursa’da Ulu Câmi’yi inşa ettirdi.
Câmi tamamlandı.
Bir cuma günü idi.
Açılış yapılacaktı. İnsanlar akın akın geliyordu… Yıldırım Bayezid Han, damadı Emir Sultan, Molla Fenari ve diğer âlimler, hocalar, hâfızlar, veliler…
Padişah, hutbe okuma vazifesini Emir Sultan hazretlerine verdi. O ise Somuncu Baba’yı gösterip “Hutbeyi okumaya ancak şu zat lâyıktır” dedi.
O da ayağa kalktı.
Emir Sultan’ın yanına geldi ve kulağına eğilip “Beni ele verdiniz?” dedi. Cemaat bu olanları görüyor, neticeyi merak ediyordu.
Zira Somuncu Baba, onların nazarında ekmek satan “bir ihtiyar”dı.
İşte bu zat minbere çıktı.
Ve “Fâtiha”nın yedi türlü tefsirini yaptı… Birinciyi herkes anladı. İkinciyi bir kısmı, üçüncüyü çok azı anladı. Dördüncü ve sonrakileri kimse anlayamadı.
Nihayet namaz bitti.
Cemaat çıkmaya başladı.
Câminin üç kapısı vardı. Üçünden de çıkan, “Elhamdülillah Somuncu Baba’nın elini öptüm” diyordu.
Bu veli bunu işitıp;
“Bu şehirde sırrım fâş oldu” dedi ve terk etti Bursa’yı… Molla Fenari hazretleri koşup bir “çınarın” dibinde yetişti ve geri döndürmek için çok dil döktü.
Ama kabul ettiremedi.
Büyük veli yüzünü Bursa’ya çevirip şehre ve Bursalılara dua etti… Bursalılar, o çınara “Dua Çınarı” diyorlar.