Huzur içerisinde yaşayabilmek için

Huzur içerisinde yaşayabilmek için



Dünyada rahat ve huzur içerisinde yaşayabilmek ve âhırette de ebedî saâdete kavuşabilmek için, Allahü teâlânın ve Peygamberlerinin emir ve yasaklarına riâyet etmek lâzımdır.

 
 

 

Varlıklar “Hâlık (Yaratıcı)” ve “mahlûkât (yaratılmışlar)” diye ikiye ayrılır. “Mahlûkât”: Bir taksîme göre: “Cemâdât (Cansızlar)”, “Nebâtât (Bitkiler)” ve “Hayvânât (Hayvânlar, canlılar)” olmak üzere üç kısımdır.

Diğer bir taksîme göre ise yaratılmışlar: “Ahyâr=İyiler (Melekler ve Peygamberler)”, “Evsât=Orta Tabaka (İnsanlar ve Cinnîler)” ve “Eşrâr=Kötüler (Şeytânlar)” şeklinde yine üçe ayrılmaktadır.

Cenâb-ı Hak, şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz koca kâinâtta, sâdece bizim üzerinde yaşadığımız gezegenimizin yani dünyâmızın insanlarla meskûn olmasını irâde buyurmuştur. Yüce Allah, dünyâya gönderdiği ilk insanı, aynı zamanda ilk Peygamber kılmış, beşer târihinin başından itibâren insanları rehbersiz bırakmamıştır.

Bildiğimiz gibi Peygamberler: Ülü’l-azm olanlar [6], Resûller [313] ve Nebîler [124.000’den ziyâde] olmak üzere üç ana kategoriye ayrılırlar.

Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Nûh’un, Hazret-i İbrâhîm’in, Hazret-i Mûsâ’nın, Hazret-i Îsâ’nın ve nihâyet Sevgili Peygamberimizin (aleyhimü’s-selâm), insanlardan maddî bir arzûları olmuş mudur? Bunların dünyevî bir maksadları olabilir mi? Ama zâlim insanlar tarafından kendilerine neler yapıldığını, Peygamberler Târihi kitaplarında okuyoruz.

Allahü teâlânın beşeriyete gönderdiği semâvî kitapların [100 suhuf+4 büyük kitap] ana gâyesi insân-ı kâmil meydâna getirmektir.

Sevgili Peygamberimiz tarafından, İslâmiyet 2 madde hâlinde özetlenmiştir: “Et-ta’zîmü li-emrillah ve’ş-Şefekatü li-halkıllah: Allahü teâlânın emirlerine tazîmde bulunmak ve mahlûkâta/yaratılmışlara şefkat etmek.”

Bir hadîs-i şerîfte: “Kardeşine, zâlim de olsa, mazlûm da olsa yardım et” buyurulmuştur. Bunun üzerine Sahâbe-i kirâm (aleyhimü’r-rıdvân), Peygamberimize şu suâli sormuşlardır: “Yâ Resûllah! Mazlûma yardım edelim de, zâlime nasıl yardım edeceğiz?”

Bunun üzerine, “Onun zulmüne mâni olursun; bu da ona yardımdır” buyurmuştur.

İşin özünü söylemek gerekirse: Dünyâda rahat ve huzûr içerisinde yaşayabilmek ve âhırette de ebedî saâdete kavuşabilmek için, Allahü teâlânın ve Peygamberlerinin [özellikle son Peygamberinin] emir ve yasaklarına riâyet etmek lâzımdır.

Biz Müslümânların, harplerde bile ana gâyemiz barıştır: İslâm Târihi boyunca, düşmanlarımıza, her harpten önce, “gelin Müslümân olun, kardeş  olalım” teklîfi yapılmıştır. Bunu kabul etmezlerse, “öyleyse cizye verin, İslâmın adâletine, Müslümânların himâyesine sığının; sizlerin cânlarını, mâllarını ve ırzlarını biz koruyalım” denilirdi. Bu da kabul edilmezse, ancak o takdîrde harp yapılırdı.