İlk defa eşime çiçek aldım…

İlk defa eşime çiçek aldım…



“Komşularımı kırmamaya dikkat etmeye başladım. Komşuluğu bilmediğimizi anladım…”

 

Bu defa beni imtihana çekmek isteyen ihtiyara gereken cevabı verecektim:

“Okudum ve okumamın meyvesi olarak abone olduğum gazeteyi iptal ettirdim” dedim.

“Neden?” diye sorunca da “bu kitabı okuyunca bütün sorularımı çözdüm, diğerleri bana fazlalık geldi” dedim.

Ama onun elinden kurtuluş yoktu… Beni yine ikna etmeyi başarmıştı. Ben ise ona sürekli oyunlar çıkartmakla meşguldüm. Çünkü içimde hep cevap arayan bir soru vardı:

Tam iki sene kendi kendime sordum:

“Acaba bu adam buraya param için mi ziyarete geliyor? Ne menfaati var?”

O ise sadece bana sabretti. İslam ahlakından hiç ayrılmadı. Büyüklerden-kul hakkından-İslamiyet’ten bahsetti. Öyle ki artık 10 metrekarelik o dükkân bana 200 metrekarelik dükkândan daha geniş gelmeye başladı. İçim rahatladı. Huzur buldum inanın…

Önce evdeki hanımıma ilk defa çiçek alıp haklarını helal etmesini söyledim önceki günler için… Sonra da ona karşı hep iyi davranmaya başladım…

Sonra komşularımı kırmamak için dikkat etmeye başladım. Komşuluk etmeyi bilmediğimizi anladım. Arkadaşlarım artmaya başladı nasılsa. Güler yüze hasretti herkes… İnsanlara ev halkımdan ayrı olmayacak şekilde davranmaya çalıştım, dua almaya baktım… Bugün de meyvesini aldım…”

“Neymiş meyvesi?” diye sordu tombul arkadaş…

“Sabah erken saatte otobüse binip en öne oturmuştum. Önde oturmaya bayılıyorum ne yapayım. Yanımdaki yolcu homurdandı. Homurdanmak ne kelime hiç beklemediğim bir tepki verdi:

“Başka oturacak yer yok muydu?” dedi.

Duymazlıktan geldim. O ise hırsını alamamıştı. Başladı kendince hakaretler etmeye. Güya kendi lehçesinde hakaret ediyordu. Benim de onu anlamadığımı zannediyordu. Bizde imtihan başlamıştı. Sabır, sabır, sabır…

Böyle sabırla ilerlerken otobüse binen diğer tanıdıklarım aynı lisanla bana selam vermeye başladı. Ben de aynı lisanla onların selamını aldım. Yanımdaki adam bu defa, deminden beri söylediklerini benim anladığımı hissedince utandı, sıkıldı, başladı terlemeye…

Dayanamadı, birkaç dakika sonra sarıldı ellerime:

“Kardeşim sende ne sabır varmış be, hakkını helal et. Ben yanlış yaptım sen yapma” dedi.

Buna da cevap vermeyip sanki hiçbir şey olmamış gibi baktım. Ben de çıkartıp kendisine bir “İslam Ahlakı” kitabı hediye ettim.

O da kitabı alıp okumaya başladı. Benden tekrar özürler diledi ve durağına gelince otobüsten indi…

            Rumuz: “Milaslı Ömer”