“İslâmın Temelleri”ne dâir hadîsin kısa bir açıklaması

Kütüb-i Sitte diye bilinen, mu’teber 6 Hadîs kitâbından en başta gelen ikisinin yazarları ve en büyük hadîs âlimlerinden İmâm Buhârî ile İmâm Müslim’in “Sahîh”lerinde rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
“İslâm (binâsı) beş şey üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka hiçbir ilâh [ve hak ma’bûd] olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet, namazı kılmak, zekâtı vermek, Beytullah’ı hacc etmek ve ramazân ayında oruç tutmak.”
Burada geçen beş maddenin hepsini, bugün ele almak mümkün olmasa da, makâlemizin hacmi nisbetinde, hadîs-i şerîf hakkında, birkaç kelime söylemeye çalışalım:
Ma’lûmdur ki, ebedî saâdete kavuşabilmek için, Müslümân olmak lâzımdır. Müslümân olmak için de, hiçbir formaliteye, hattâ müftüye, imâma veya başka bir dîn görevlisine gitmeye lüzûm yoktur. Kalb ile îmân etmek ve dil ile de ikrâr etmekle Müslümân olunur. Bunları müteâkıben hemen İslâmî hükümleri öğrenmek ve yapmak lâzımdır.

BEŞ DİREKTEN BİRİNCİSİ
Îmân etmek için de “Kelime-i Şehâdet”i söylemek ve bunun ma’nâsını bilmek lâzımdır. Bu kelimenin ma’nâsını bilmek ve inanmak da, Ehl-i Sünnet âlimlerinin bildirdikleri şeyleri öğrenip bilmek ve bunlara inanmaktır. Önce icmâlî olarak (kısaca) öğrenmek kâfî gelir. Sonra, lüzûm görüldükçe, sırası geldikçe, daha fazla öğrenilir.
İslâm binâsının, üzerine kurulduğu beş direkten birincisi olan şehâdet kelimesi: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” demek ve bunun ma’nâsına inanmaktır.
Bu şehâdet kelimesinin, yukarıda hadîs-i şerîf zikredilirken verilen kısa ma’nâsının tafsîlî ya’nî detaylı açıklaması şöyledir:
Görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Allahü teâlâdan başka, varlığı lâzım olan, ibâdet ve itâat olunmaya hakkı olan, hiçbir ilâh, hiçbir kimse yoktur. Yine görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlânın hem kulu, hem Peygamberidir. Onun gönderilmesi ile, ondan önceki Peygamberlerin dînleri tamâm olmuş, hükümleri kalmamıştır. Ebedî saâdete kavuşmak için ancak ona uymak lâzımdır. Onun her sözü, Allahü teâlâ tarafından kendisine bildirilmiştir, hepsi doğrudur, yanlışlık ihtimâli yoktur.
İslâmın ikinci şartı, dînin direği olan, beş vakit namazı, vaktinde kılmaktır. Namaz, ibâdetlerin en üstünüdür. Îmândan sonra, en kıymetli ibâdet, namazdır. Namazı doğru kılmaya çok dikkat etmelidir. Önce, kusûrsuz bir âbdest almalı, gevşeklik göstermeden namaza başlamalıdır. Kırâatta (namazda Kur’ân-ı Kerîmden sûre ve âyetler okurken), rükûda (eğildiğinde), kavmede (rükûdan kalkınca), secdelerde (yatınca), celsede (iki secde arasındaki oturmada) ve diğer yerlerinde, bu ibâdeti en iyi olarak yapmaya uğraşmalıdır. Rükûda, kavmede, secdelerde ve celsede tumânîneti ya’nî her uzvun hareketsiz durmasını lâzım bilmelidir. Makbûl olan, sevilen kul, sâhibinin emirlerini, yalnız Onun emri olduğu için, yapan kuldur. Emri yapmakta gecikmek bile inâdcılık ve edepsizlik olur. [Namaz çok önemli bir ibâdet olduğundan, onu tekrâr ayrıca ele almak istiyoruz.]

KAT KAT MÜKÂFÂT…
İslâmın üçüncü şartı, mâlın zekâtını vermektir. Zekât vermek, şartlarını taşıyan kimseler için, elbette lâzımdır. Zekâtı seve seve ve İslâmiyyetin verilmesini emrettiği kimselere vermelidir.
Bütün ni’metlerin, mâlların hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâ, zenginlere verdiği ni’metlerin kırkta birini, fakîr Müslümânlara vermelerini, buna karşılık, çok sevâb, kat kat mükâfât vereceğini buyurduğu hâlde, bu kadar az bir şeyi, istediği herhangi bir dîn kardeşine vermemek, ne büyük insâfsızlık ve inâdcılık olur.
İslâmın şartlarının dördüncüsü, mübârek ramazân ayında, her gün oruç tutmaktır.
İslâmın beşinci şartı ise hacdır. Ya’nî ömründe bir kerre, Mekke-i mükerreme şehrine gidip, Ka’be-i mu’azzamayı ziyâret etmek, hac vazîfelerini yapmaktır.
[İnşâallah bu mühim konumuzu başka makâlelerimizde de ele alırız.]