İstanbullu Ahmed Muhyiddin Efendi

Ahmed Muhyiddin Efendi Osmanlı âlimlerindendir. İstanbul’da doğdu. Tophane’deki Kâdirîhâne şeyhi Şerefeddin Efendi’nin oğludur. Babasının yanında sülûkunu tamamladı, onun vefatından sonra yerine geçti. Sultan II. Abdülhamid tarafından Meclis-i Meşâyih reisliğine tayin edildi. 1909’da padişahı tahttan indiren İttihatçılar, Muhyiddin Efendiyi Rodos’a sürgün ettiler. O sene orada vefat etti. Tarîk-ı Sûfiyye Silsilenâmesi ismindeki eserinde şöyle yazmaktadır:

Pîrimiz Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri buyurdu ki: “Bid’at yoluna sapmayınız! İtâat ediniz, muhalif olmayınız! Sabrediniz, sızlanmayınız! Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız! Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz! Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz! Hele Mevlânızın kapısından hiç ayrılmayınız.” “Hakîkî yaşamak, nefsinin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getirmemek demektir.” “Allahü teâlâya en yakın olan, ahlâkı güzel, kalbi rahat olandır. En üstün amel, kalbin Allahtan başkasına yönelmemesidir.” “Şükrün esâsı, nimetin sahibini bilmek, bunu kalp ile itirâf etmek ve dille söylemektir.” “Allah için hâline sabreden fakir, Allaha şükreden zenginden daha değerlidir. Hâline şükredebilen fakir ise, şükreden zenginden ve sabreden fakirden daha üstündür.” “Nefsinin peşine düşüp de, rehberi, yol gösterici hakîkî âlimleri dinlemeyen kimse, gerçekten nasipsizdir.”

“İnsan, kendini Kelime-i tevhîd söylemeye, ‘La ilahe illallah’ demeye alıştırmazsa, ölüm döşeğinde iken onu hatırlaması ve söylemesi güç olur.” “Allahü teâlâ, bir kulunu severse, ona fazla mal ve evlat vermez. Böylece, Allaha olan muhabbetini engelleyecek bir ortak olmamış olur. Çünkü Allahü teâlâ Gayyur’dur. İbâdette olduğu gibi, sevgide de ortaklığı kabûl etmez.” “Kim insanlardan bir şey istiyorsa, Allahı tanımadığı için istiyor, îmânı, ma’rifeti ve yakîni zayıf olduğu için istiyor.” “Kalp, dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve onun geçici lezzetlerinden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkânı yok âhireti sevmiş olamaz.” “İyi huy sahibi, insanlardan gelen şeylere aldırmaz. Bu hâl ise, her şeyin Allahü teâlânın dilemesiyle olduğunu bilmektendir. Böyle olan kimse, nefsini hakîr görür.”

“Âhirette olan çeşit çeşit azaplar, Allahü teâlânın, Cehennemlikler hakkındaki gazap ve kızgınlığı, Cennette olan çeşit çeşit nimetler ve lezzetler ve sürûrlar, Allahü teâlânın Cennetlikleri için olan rahmeti sebebiyledir.”

Comments are closed.