İstişare etmek kıymetli bir ibadettir!

Dinimizde, danışmanın, yanlışları ikaz etmenin ayrı bir yeri vardır. Danışarak iş yapmak sünnettir. Danışmak insanı pişman olmaktan koruyan bir kale gibidir. Kur’an-ı kerimde, iyi kimseler, büyük zatlar övülürken “İstişare ederek iş yaparlar” buyuruluyor. (Şura 38)
Bu bakımdan din büyükleri, “İstişare etmek, sebebe yapışmaktır ve kıymetli bir ibadettir” buyuruyorlar.
Peygamber efendimiz eshabı ile istişare ederdi. Bazan bir iş için, akıl, takva, hikmet ve tecrübe sahibi on kişiye danışırdı. Her şeyi bildiğimizi zannederiz; halbuki bildiğimizi zannettiğimiz nice şeyleri bilmediğimiz meydana çıkıyor. Danışılarak yapılan işin neticesi iyi olur. “Meşveretsiz yapılan şeyden hayır gelmez” demişlerdir…
Hazret-i Lokman Hakîm de, oğluna nasihatinde;
“Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimselere danış! Çünkü onlar, kendilerine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedava verirler” buyurmuştur…
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, Mesnevî’de buyuruyor ki:
“Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap!..”

PİŞMAN OLMAMAK İÇİN!..
Danışmamanın temelinde kibir vardır. Kibirli, kendini üstün gören insan başkasına danışamaz. Kendini beğenmenin en kötüsü, hatalarını, nefsinin arzularını beğenmektir. Hep nefsine uyar, nasihat kabul etmez. Başkalarını bilmez zanneder. Halbuki bilmeyen kendisidir…
Din büyükleri buyuruyor ki:
“Nerede ilim varsa orada din vardır. Nerede din varsa orada ilim vardır. Maalesef insan cahil kalırsa, kendi kararını kendisi vermeye başlayınca sapıttı demektir. Çünkü insanın aklı fikri hangi yaşta, hangi şartlarda ise ona göre değişmektedir. Her gün her saat insanın kendisi değişmektedir. Elbette ki kültürüne bağlı, eğitimine, görgüsüne göre akıl melekesi de değişir. İnsan üç beş sene evvel yaptığı bir işi düşündüğü vakit ‘ben bu hatayı nasıl yapmışım?’ diyebiliyor. Onun için İmam-ı Yûsüf rahmetullahi aleyh, (Men amile bi-re’yihi nedime) buyuruyor. Yani, Danışmadan, kendi görüşü ile hareket eden pişman olur demektir. Kendi kararını kendi verenler, kendi aklına güvenenler ve buna göre hareket edenler sonunda pişman olurlar. Çünkü akıl değişkendir…”
Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyurdu ki:
“Eğer birisi size Allah için bir şey sorarsa (ihlasla), eğer siz de Allah için ihlasla cevap verirseniz, verdiğiniz cevap yanlış olsa bile, bu samimiyetten dolayı Allahü teala bu sonucu, bu yanlışı doğrultur!..”

“Ey Habibim! İstişare et!”
Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh, halife idi… Hazreti Ömer’e biri geldi müşriklerden ve “Ya Ömer bunu imzalar mısın?” diyerek bir kâğıt uzattı. Bu adama, Ebû Bekr-i Sıddîk, kalbi İslama ısınsın diye bir parça toprağın tapusunu vermişti. (Peygamber efendimiz, “Müellefe-i kulüb” denilen, yani Müslüman olmaları niyetiyle, kendilerine ihsanda, ikramda bulunulan veya kötülükleri önlenmek istenilen bazı kimselere böyle davranırdı.) Fakat adam “Nasıl olsa Ebû Bekr’den sonra Ömer halife olacak. Onun zamanında bu kâğıt itibarını kaybetmesin, bir de ona imza ettireyim…” düşüncesiyle getiriyor evrakı o zaman Beyt-ül-mal emini olan Hazret-i Ömer’e. O da “Hadi gel beraber Ebû Bekr’e gidelim” diyor… Birlikte gidiyorlar. Ebû Bekr-i Sıddîk ile Hazreti Ömer arasında şu tarihî konuşma geçiyor:
-Sen mi verdin bu evrakı yâ Ebâ Bekr?
-Evet ben verdim yâ Ömer.
-Nasıl verdin?
-Cenab-ı Peygamber verdiği için verdim. O veriyordu ben de verdim.
-Ama o zaman İslamiyet zayıftı, biz o zaman çok sıkıntıdaydık, şimdi o halde değiliz. Fakat bunu kendi başına veremezsin!.. En azından Eshabı kiramdan üç dört kişiyle istişare etmelisin. “Ben bu kişiye, şu yeri vermek istiyorum, vereyim mi, vermeyeyim mi?” diye danış, ondan sonra ver. İstişare etmeden, sakın Beyt-ül maldan (Hazineden) bir kuruş harcama!..
Hazreti Ömer; Hazreti Peygamberin vekili, dünyadayken Cennetle müjdelenen Ebû Bekr-i Sıddîk’a şunu da hatırlatıyor: “O Peygamberdi, (aleyhissalatü vesselam) O dahi istişare ederdi. Çünkü Allahü teala Ona bile emir verdi:
(Ey Habibim! Bir şeye karar vermeden evvel, istişare et!)”

Comments are closed.