İtâat ve sakınmak, Allah için olmalıdır

İbâdet, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapılır. Başkasının muhabbetine, sevgisine, ihsânına kavuşmak için yapılan ibâdet, o kimseye tapınmak olur. Allahü teâlâya ihlâs ile ibâdet etmemiz emrolundu. Hadîs-i şerîfte;
(Allahü teâlânın birliğine îmân edenden, namâzı ve zekâtı ihlâs ile yapandan Allahü teâlâ râzı olur) buyuruldu.
Resûlullah efendimiz, Mu’âz bin Cebel hazretlerini, Yemen’e vâlî olarak gönderirken;
(İbâdetlerini ihlâs ile yap. İhlâs ile yapılan az amel kıyâmet günü sana yetişir) buyurmuştur.
Peygamber efendimiz, bir başka zaman da;
(İbâdetlerini ihlâs ile yapanlara müjdeler olsun. Bunlar hidâyet yıldızlarıdır. Fitnelerin karanlıklarını yok ederler) buyurmuşlardır.

“TÂATİNİ BEĞENMEK ŞİRKTİR”
Abdullah-ı Ensârî hazretleri buyurdu ki:
“İşlediğin tâat ve ibâdetleri beğenmemelisin. O tâat sana hoş gelmemeli, bir lezzet aramamalısın. Tâatini beğenmek şirktir. Yalnız Allahü teâlânın emri olduğu için, buyurulduğu gibi, yânî ilmihâl kitaplarında bildirdiği gibi işlemeli. Tâatini Hak teâlâya ısmarla ve kendi beğenmeni şeytanın yüzüne çarp.”
Günâh işleyecek kimsenin de, bu günâhdan vazgeçmesi, Allahü teâlâdan korktuğu veyâ insanlardan hayâ ettiği yâhut başkalarının yapmasına sebep olmamak için olur. Allahü teâlâdan korkarak terk etmenin alâmeti, o günâhı gizli olarak da işlememektir. İnsanlardan hayâ etmek, onların kötülemelerinden korkmak demektir. Başkalarının günâh işlemelerine sebep olmak, yalnız yapmaktan dahâ çok günâhtır. Başkalarının bu günâhı işlemelerinin günâhları da, kıyâmete kadar bunlara sebep olana yazılır. Hadîs-i şerîfte;
(İnsan günâhını dünyâda gizlerse, Allahü teâlâ da, kıyâmet günü, bu günâhı kullarından saklar) buyuruldu.
Herkese verâ ve takvâ sâhibi olduğunu bildirmek, göstermek için, günâhını saklamak ve gizli olarak devâm etmek, riyâ olur.
İbâdetlerini başkalarına göstermekten hayâ etmek câiz değildir. Hayâ, günâhlarını, kabâhatlerini göstermemeye denir. Bunun için, vaaz vermekten, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yapmaktan, din kitâbı, ilmihâl kitâbı yazmaktan ve satmaktan, imâmlık, müezzinlik yapmaktan, Kur’ân-ı kerîm, mevlid okumaktan hayâ etmek, utanmak, câiz değildir.
(Hayâ îmândandır) hadîs-i şerifinde bildirilen hayâ, kötü, günâh şeyleri göstermekten utanmak demektir.
Mü’minin, önce Allahü teâlâdan hayâ etmesi lâzımdır. Bunun için, ibâdetlerini ihlâs ile yapmalıdır. Hadîs-i şerîfte;
(Başkalarına gösteriş için namâzını güzel kılan, yalnız olduğu zamân böyle kılmayan, Allahü teâlâyı tahkîr etmiş olur) buyuruldu.
Abdullah bin Menâzil hazretleri;
“Allahü teâlâ çeşitli ibâdetleri bildirdi. Sabrı, sıdkı, namazı, orucu ve seher vakitleri istiğfâr, tövbe etmeyi buyurdu. İstiğfârı en sonra söyledi. Böylece kula, bütün ibâdetlerini, iyiliklerini kusûrlu görüp, hepsine af ve mağfiret dilemesi lâzım oldu” buyurmuştur.

ÜMİT, KORKUDAN ÇOK OLMALI
Allahü teâlâdan korkmalı, Onun rahmetinden de ümîdi kesmemelidir. Ümît, korkudan çok olmalıdır. Böyle olanın ibâdetleri zevkli olur. Gençlerde korkunun, ihtiyârlarda, yaşlılarda ümîdin dahâ fazla olması lâzımdır denildi. Hastalarda da ümît fazla olmalıdır. Korkusuz recâ yani ümît ve recâsız yani ümîtsiz korku câiz değildir. Birincisi emîn olmak, ikincisi ümîtsiz olmaktır. Allahü teâlâ bir hadîs-i kudsîde;
(Kulumu, beni zannettiği gibi karşılarım) buyurmuştur.
Netice olarak, dünyâ ni’metleri geçici ve ömürleri de pek kısadır. Bunları ele geçirmek için dînini vermek ahmaklık olmaktadır. İbâdetleri, Allahü teâlâ emrettiği için yapmalı, harâmları da O yasak ettiği için terk etmelidir. Zira insanların hepsi âcizdir. Allahü teâlâ dilemedikçe, kimse kimseye fayda ve zarar yapamaz. İnsana Allahü teâlâ kâfîdir. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki, benim şerikim, ortağım yoktur. Başkasını bana şerik, ortak eden, sevâplarını ondan istesin. İbâdetlerinizi ihlâs ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlâs ile yapılan işleri kabûl eder.)