İyi bir insan, herkese iyilik eder

Dünyada iyi, faydalı, kötü, zararlı şeylerle karışıktır. Saâdete, rahat ve huzûra kavuşmak için, hep iyi, faydalı şeyleri yapmak lâzımdır. Allahü teâlâ çok merhametli olduğu için, iyi şeyleri kötülerden ayıran bir kuvvet yarattı. Bu kuvvete akıl denir. Temiz ve sağlam olan akıl, bu işini, çok iyi yapar, hiç yanılmaz.
Günâh işlemek, nefse uymak, aklı ve kalbi hasta yapar. İyiyi kötüden ayıramaz. Allahü teâlâ, merhamet ederek, bu işi kendi yapmakta, iyi işleri Peygamberler vâsıtası ile bildirmekte ve bunları yapmayı emretmektedir. Zararlı şeyleri de bildirip, bunları yapmayı yasak etmektedir. Bu emir ve yasaklara din denir.

BOZULMAMIŞ TEK DİN…
Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği dîne İslâmiyet denir. Bugün, yeryüzünde, değiştirilmemiş, bozulmamış tek din vardır, o da İslâmiyettir. Rahata kavuşmak için, İslâmiyete uymak, yani Müslümân olmak lâzımdır. Müslümân olmak için de, hiçbir formaliteye, imâma, müftîye gitmeye lüzûm yoktur. Önce kalb ile îmân etmeli, sonra da, İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmeli ve yapmalıdır.
Allahü teâlânın kullarına birinci emri, îmân etmektir. Birinci yasak etdiği şey de küfür yani inkârdır. İmân demek, Muhammed aleyhisselâmın, Allahü teâlânın son Peygamberi olduğuna inanmaktır. Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde bildirilenlerin hepsine İslâmiyet ve bunlara kalb ile inanan insana da, mü’min ve Müslümân denir. Bildirilenlerin birini bile beğenmemeye, inanmamaya ise, îmânsızlık, yani küfür denir.
Müslümân olmak için, yalnız kalbin îmân etmesi, inanması lâzımdır. Fakat, her Müslümânın kalbine, nefsinden, şeytânlardan ve kötü arkadaşlardan hastalık gelmektedir. Nefis, yaratılışta İslâmiyete düşmandır. Kalbin hasta olması, nefse uyması, İslâmiyete uymak istememesi, İslâmiyetin emirlerinin tadını duymaması, yasak ettiklerinden zevk alması demektir. Bu yasaklara dünyâ denilmiştir. Dünyâya düşkün olmak, kalbdeki îmânı zayıflatmaktadır. Bir kimse, nefislerinin esîri olan gâfil insanların sohbetlerinden, sözlerinden, yazılarından, kitaplarından uzaklaşırsa ve nefsi inkâr hastalığından kurtulursa, içerideki ve dışarıdaki düşmanlardan kalbe hastalık gelmez. Mevcût hastalık da, İslâmiyete uyarak ve istiğfâr okuyarak tasfiye edilince, kalb hakîkî îmâna kavuşur.
Nefsin inkâr hastalığından ve kalbin dışarıdan gelen hastalıktan kurtulması, mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunmakla yahut kitaplarını okumakla ve İslâmiyete uymakla nasîb olur. Mürşid-i kâmil, bütün sözleri, bütün işleri, İslâmiyete uygun olan, Ehl-i sünnet âlimi demektir. İslâmiyyeti iyi bilmesi, derin âlim olması lâzımdır.
Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına ahkâmı islâmiyye yani İslâmiyetin hükümleri denir. Emredilenlere farz, yasak edilenlere de, harâm denir.
İslâm bilgilerine îmân edip de, elinden geldiği kadar yapan mü’mine, sâlih Müslümân, iyi insan denir. Allahü teâlânın rızâsını, sevgisini kazanmak için, İslâmiyete uyan ve bir âlimi, mürşidi seven Müslümâna sâlih, iyi insan denir. Allahü teâlânın rızâsını, sevgisini kazanmış olana, ârif veyâ velî denir. Başkalarının da, bu sevgiyi kazanmalarına vâsıta olan velîye, mürşid denir.

TATLI DİL VE GÜLER YÜZ…
Netice olarak, güzel ahlâk sâhibi olmak, insanlara iyilik etmek farzdır. Bu sebeple günâh işleyen birini görünce, kendi günâhlarımızı hâtırlamalıyız! Kusûrlarımız, günâhlarımız affedilmezse, başımıza gelecek azâbları düşünmeliyiz. Başkalarını ayıplamak, kötülemek, gıybet etmek harâmdır. Onların günâhlarından dahâ büyük günâh işlemiş oluruz. Allahü teâlâ sabredenleri ve iyilik edenleri sever. İnsanlara hizmet edenleri, nasîhat verenleri, tatlı dilli, güler yüzlü olanları, iyi iş yapanlara yardım edenleri sever. Kendini beğenenleri sevmez. Allahü teâlânın sevdiği güzel işleri yapmalı ve güzel huylu olmalıyız. Müslümân dili ile, eli ile kimseyi incitmez. Başkasını incitmek günâhtır ve fitne çıkmasına sebep olur. Fitne çıkmasına sebep olmak ise, ayrıca dahâ büyük günâh olur. Müslümân, iyi bir insandır, günâh da, suç da işlemez. Herkesin sevgisini, saygısını kazanan şerefli bir insandır. İyi bir insan, herkese iyilik eder. Kimsenin malına, canına, ırzına, nâmûsuna saldırmaz.