İyi bir insan nasıl olur -2-

Hâtırlayacağınız üzere, dünkü makâlemizde, mü’minlerin vasıflarıyla ilgili olarak bazı âyet-i kerîme meâlleri zikretmiştik. Bugün de inşâallah bazı hadîs-i şerîflere ve bazı İslâm büyüklerinin bir kısım sözlerine temâs etmek istiyoruz.
Mü’minlerle ilgili hadîs-i şerîflerden bazıları şöyledir:
“Komşusu kötülüğünden emîn olmayan kimse, [kâmil] mü’min olamaz.” [Buhârî]
“Mü’min la’net etmez, kötülemez, müstehcen konuşmaz ve hayâsız olmaz.” [Hâkim]
“Mü’min geçim ehlidir, arkadaşına râhatlık verir. Münâfık ise geçimsizdir, arkadaşına sıkıntı verir.” [Dârekutnî]
“Halkın elindekine göz dikmemek, mü’minin alâmetlerindendir.” [Dârekutnî]

MÜ’MİN İYİ GEÇİNİR…
“Mü’min ülfet eder [iyi geçinir, uzlaşır, anlaşır], kendisiyle de ülfet olunur. Ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyende hayır yoktur.” [Beyhekî]
“Mü’min arıya benzer; konduğu dalı kırmaz, oraya zarar vermez. Toplayıp bıraktığı eseri de güzeldir.” [Beyhekî]
“Mü’min, koku satan kimse gibidir. Yanında otursan için açılır. Onunla gezsen veya ortak iş yapsan faydasını görürsün. Onun her işi faydalıdır.” [Taberânî]
“Çevrendekilerle güzel komşuluk et ve kendin için sevdiğini, istediğini başkaları için de sev, iste ki [tâm, kâmil] Müslümân olasın.” [Harâitî]
Kime, dînin emirlerini yapmak kolay gelirse, onun sâlih bir kimse olduğu anlaşılır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
“Âhirete âit istediğine kolayca kavuşur, dünyâya ait olana kavuşman zorlaşırsa, bil ki sen iyi bir hâl üzerindesin. Bunun tersi olursa kötü hâldesin.” [Beyhekî]
Bazı İslâm büyükleri buyuruyorlar ki:
Yukarıdaki hadîs-i şerîflerden sonra, şimdi de bazı İslâm büyüklerinin bir kısım sözlerine temâs etmekte fayda görüyoruz [Burada, özellikle doğruluk ve yalan konusunda olan sözler seçilmiştir]:
“Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse kurtulur.” (Lokmân Hakîm)
“Doğruluk emânettir. Yalancılık hıyânettir.” (Hazret-i Ebû Bekir)
“Allah indinde en büyük hatâ, yalan konuşmaktır.” (Hazret-i Alî)
“Eshâb-ı kirâm indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü onlar, yalanla îmânın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi.” (Hazret-i Âişe)
“Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur.” (Mâlik bin Dînâr)
“İstikâmet [her işte dâimî doğruluk], kerâmetten üstündür.” (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Seyyid Abdülkadir Geylânî hazretleri, “Bu işe başladığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esâs aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?” diye soranlara buyurdu ki: “Temeli doğruluk üzerine attım. Hiç yalan söylemedim. İçim ile dışım bir oldu. Bunun için işlerim hep rast gitti.”

KÖTÜLÜKLERİN ESASI: YALAN
Bütün kötülüklerin esâsı yalandır. Peygamber Efendimizin en sevmediği huydur. Yalan söylemek harâmdır; ancak bazı yerlerde câiz olur. Harpte, iki Müslümânı barıştırmak için yalan söylemeye ruhsat vardır. Ayrıca, hanımı ile iyi geçinmek için, gerektiğinde hilâf-ı hakîkat konuşmak da tecvîz edilmiştir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
“Yalan üç yerde câizdir: Harpte, zîrâ harp, hiledir. İki Müslümânı barıştırmak için, birinden diğerine iyi söz getirmek. Hanımını idâre etmek için.” [İbn-i Lâl]
Büyükler yalan söylemek icap ettiği yerde bile, sözün ma’nâsını değiştirerek, doğru söylemeyi tercîh etmişlerdir. Muâz bin Cebel hazretleri, vazîfesinden dönünce, hanımı: “Bu kadar çalıştın, zekât topladın, bize ne getirdin?” dedi. O da, “Beni gözeten vardı, bir şey getiremedim” dedi. O, Allahü teâlâyı kasdetti. Hanımı ise, Hazret-i Ömer’in onu kontrol eden birini gönderdiğini sandı. Hanımı kızarak, Hazret-i Ömer’in evine gidip “Muâz, Resûlullahın ve Ebû Bekr-i Sıddîk’ın yanında emîn idi. Siz, niçin onun peşine adam takıyorsunuz?” dedi. Hazret-i Ömer, konuyu bir araştıralım dedi. Hazret-i Muâz’dan işin aslını öğrenince güldü ve hanımına vermesi için ona bir miktar hediye verdi.

Comments are closed.