İyi bir Müslüman nasıl olur?

İyi bir Müslüman nasıl olur?



İtikâdı düzelttikten ve fıkhın emirlerini yaptıktan sonra, gücü yettiği kadar Allahü teâlâyı çok anmalıdır. Kâmil, iyi bir Müslümân böyle olur. 

 

İslâm dîninin temeli üçtür: İlim, amel ve ihlâs. İlim; îmân, fıkıh ve ahlâk bilgileridir. Amel, bu bilgilere uygun işlerdir. İhlâs, ilmin ve amelin, Allah rızâsı için, yani Allahü teâlânın sevgisini kazanmak için elde edilmesidir. Bu üç temel şeye mâlik olan Müslümana kâmil ve iyi Müslüman denir.

İyi bir Müslüman, iman, ibadet ve ahlak bilgilerini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenir. İmam-ı Rabbani hazretleri üçüncü cilt, 34. mektubunda özetle şöyle buyuruyor:

Nasîhatlerin birincisi, Ehl-i sünnet âlimlerinin, kitaplarında bildirdiklerine göre, itikâdı düzeltmektir. Dört mezhebin ictihâd derecesine yükselmiş âlimlerine ve bunların yetiştirdikleri büyük âlimlere “Ehl-i sünnet âlimi” denir. İtikâdı (imânı) düzelttikten sonra, fıkıh ilminin bildirdiği ibâdetleri yapmak, yani dînin emirlerini yapmak, yasak ettiklerinden kaçınmak lâzımdır. Beş vakit namazı, üşenmeden, gevşeklik yapmadan, şartlarına ve ta’dîl-i erkâna dikkat ederek kılmalıdır. Nisâb miktârı malı ve parası olan, zekât vermelidir. Kıymetli ömrü, lüzûmsuz mübâhlara bile harcamamalıdır. Harâm ile geçirmemek, elbette lâzımdır. Günahların nefse verecekleri lezzete aldanmamalıdır. Bunlar bal karıştırılmış, şekerle kaplanmış zehir gibidir.

Gıybet etmemelidir. Gıybet harâmdır. [Gıybet, bir Müslümânın gizli bir kusûrunu, arkasından söylemektir.]

Nemîme yapmamalı, yani Müslümânlar arasında söz taşımamalıdır. Bu iki günâhı işleyenlere çeşitli azaplar yapılacağı bildirilmiştir.

Yalan söylemek ve iftirâ etmek de harâmdır, sakınmak lâzımdır. Bu iki fenâlık her dinde de harâm idi. Cezâları çok ağırdır. Müslümânların ayıplarını örtmek, gizli günâhlarını yaymamak ve kusûrlarını affetmek çok sevaptır. Küçüklere, emri altında bulunanlara [zevceye, çocuklara, talebeye, askere, işçiye] fakîrlere merhamet etmelidir. Kusûrlarını yüzlerine vurmamalıdır. Olur olmaz sebeplerle onları incitmemeli, dövmemeli ve sövmemelidir. Hiç kimsenin dînine, malına, canına, şerefine, nâmusuna saldırmamalı, herkese olan borçları ödemelidir. Herkes, kendi kusurlarını görmeli, Allahü teâlâya karşı işlediği kabâhatleri düşünmelidir. Allahü teâlânın, kendisine cezâ vermekte acele etmediğini, rızkını kesmediğini bilmelidir. Ananın ve babanın dîne uygun emirlerine itaat etmelidir.

İtikâdı düzelttikten ve fıkhın emirlerini yaptıktan sonra, gücü yettiği kadar Allahü teâlâyı çok anmalıdır. Kâmil, iyi bir Müslümân böyle olur. İslâmiyete ne kadar çok yapışılırsa, Allahü teâlâyı anmanın lezzeti artar. İslâmiyete uymakta, gevşeklik, tembellik arttıkça, o lezzet de azalır, kalmaz olur ve kalp kararır…

Comments are closed.