Kadere rıza…

İmanın altı şartından bir tanesi kadere imândır. Kâinatta ne varsa; kimler dirilecek, kimler ölecek hepsi Rabbimizin emir ve irâdesi ile meydana gelmektedir. İnsanın dünyaya gelişi elinde olmadığı gibi, gidişi de elinde değildir.
İslâm âlimleri Cenab-ı Hakkın takdirine, kaza ve kaderine rıza göstererek tam teslim olmamızı tavsiye buyurmaktadırlar. Biz ondan razı olursak, o da bizden razı olur. Biz ondan razı değilsek, yaptıklarını beğenmez isek onun rızasını nasıl talep edebiliriz?

“KULLUK BÖYLE OLUR!..”
İmam-ı Rabbani kuddise sirruh buyuruyor ki:
“Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlanın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için irâdemizi onun irâdesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız. Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ (hadis-i kudside) buyuruyor ki: Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen, benden başka Rab arasın, yeryüzünde kulum olarak bulunmasın…”
Bize gelen sıkıntılar görünüşte çok acı ise de bunların nimet oldukları umulur. Rabbimiz bizi annemizden daha çok seviyor. Sevgiliden gelen şey tatlı olur. 
Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: 
“Rabbimiz, mü’min kullarına ne büyük nimet vermiştir: Nimetlere kavuştuğunda şükreder, sevap kazanır. Sıkıntılarla, hastalıklarla karşılaştığı zaman da sabreder yine sevâp kazanır.” 
İşini bilen mü’min her zaman kârlıdır.

“MELEKLER ZİYARETİME GELİYOR”
İmran bin Husayn radıyallahü anh ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Otuz sene yatağın esiri oldu, bütün ihtiyaçları yatağında gideriliyordu, buna rağmen kendileri neşeli, şükürdar, ziyaretçileri ile tatlı sohbetler yapıyordu.
Bir gün kardeşi Mitraf ziyaretine geldi, çok uzaklarda oturuyordu, kardeşini görünce başladı ağlamaya. Hasta, niçin ağladığını sordu. O da; 
“Senin haline ağlıyorum… Böyle otuz senedir çok sıkıntılı bir haldesin!” dedi.
İmran bin Husayn onu teselli etti; 
“Rabbimizin bizim için takdir buyurduğu şey bizim kabulümüzdür” dedi ise de ağlamasını kesmedi, mecbur kaldı kardeşini yanına çağırdı, kulağına gizlice şöyle dedi: 
“Ben bunu anlatmak istemezdim ama başka türlü seni teselli etmek mümkün görünmüyor. Fakat senden ricâm ben hayatta iken bunu kimseye anlatma! Bu hastalıkta yaptığım şükür ve gösterdiğim sabırdan dolayı Rabbim bana öyle büyük ihsanlar nasip etti ki tarif edemem. Bunlardan bir tanesi melekler beni ziyarete geliyorlar, onlarla görüşüyorum…” 
Bunları duyan kardeşi de artık ağlamayacağına dair söz verdi…
Kadere razı olan kederden emin olur. Dünyada da ahirette de saadete kavuşur, huzur bulur.

“NİÇİN ÜZÜLÜYORSUN?”
İbrâhim bin Edhem rahimehullâh bir gün bir adamla karşılaşır. Adam çok üzgün. Sıkıntıları olduğu her halinden belli idi. Ona dedi ki: 
“Ben sana üç soru soracağım bana cevap ver!” 
O da “sor” dedi.
Birincisi; 
-Dünyada, Rabbimizin dilemediği, takdir buyurmadığı hiçbir şey olur mu? O da “hayır” diye cevap verdi.
İkincisi; 
-Sana tahsis olunan, senin için yaratılan rızkını başkası yiyebilir mi? Ona da “hayır” dedi.
Üçüncüsü; 
-Senin için ezelde takdir olunan hayatında bir kısalma olabilir mi, daha önce ölebilir misin? O da “mümkün değildir” dedi.
Bu üç soruya aldığı cevaplardan sonra mübârek zat, sıkıntılı adama bir soru daha sorar:
-O halde niçin üzülüyorsun?!.

 

Comments are closed.