Kâinattan haberimiz var mı?

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: İnsan vücuduna ait hiçbir şeyden haberimiz olmadığı gibi, kâinattan da haberimiz yoktur. Allahü teâlâ oksijenin atmosferdeki yüzde 21’lik oranını 25 yapsa, her şey yanar, kül olur. Yine bunun gibi, karbondioksitin oranı, en fazla on binde 4’tür. Bu oran, on binde 5’e veya 6’ya çıksa, herkes zehirlenir, ölür. Atmosferdeki bu hassas dengeler denizlerle sağlanır. Denizler, karbondioksiti emer, içindeki bitkiler, yeşil algler, planktonlar fotosentezle o karbondioksiti oksijene ve karbonhidratlara dönüştürür. Yani hem karbondioksit emilir, hem atmosferdeki oksijenin yüzde 70’i üretilir, hem de denizin gıda deposu teşekkül eder. Ayrıca denizlerin tabanında, denizlerdeki canlıların yaşaması için lüzumlu sıcaklığı temin eden, aralıksız 70 bin kilometre devam eden, kıvrımlı ve çok hafif derecede aktif olan yanardağlar mevcuttur. Bunlardan çoğumuzun haberi yoktur.
Güneşte her an patlayan hidrojen bombalarından çıkan, hayal edemeyeceğimiz büyüklükteki enerji, dünyayı saran ozon tabakasından veya yorgan gibi kalın olan yüzde 78’lik azot tabakasından süzülerek, tam bizim faydalanacağımız sıcaklığın oluşmasını sağlıyor. Biraz fazla gelse felakete sebep olur.
Bir başka örnek de parçalayıcı mikroplardır. Bu mikroplar olmasa, canlılar ölünce çürümeyip minare yüksekliğini geçen bir leş tabakası oluşurdu. Bu parçalayıcı mikropların bir faydası da, ölülerdeki proteinleri amonyağa çevirmeleridir. Bu amonyak, toprağa karışıp diğer bazı mikroplar tarafından bitkilerin kullanabileceği gübreye dönüştürülür. Allahü teâlâ, hiçbir şeyi lüzumsuz, maksatsız yaratmamıştır. Bitkilerin, hayvanların, mikropların hepsi, insana hizmet etmek için yaratılmıştır. Haberimiz bile olmadan, bütün bunlar olup bitiyor. Hepsinin faydası da yine insanlar içindir. Buna rağmen, kâinattaki her şeyi bir nizam içinde yaratan Allahü teâlâya meydan okuyan ahmaklar çıkabiliyor. Herkes edebini takınıp haddini bilmeli. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, (Edeb, haddini bilmektir. En büyük edeb ise, ilahi hududu muhafaza etmek, emir ve yasağı gözetmektir) buyuruyor. Haddini bilmek, aklın her şeyi bilemeyeceğini ve bilenlere tâbi olmak gerektiğini anlamak demektir.