Kâmil insan nasıl olur?

Makâlemizin hemen başında belirtelim ki, eğer bütün insanlar, İslâm ahlâkı üzere yaşasalar, dünyâda ne kötülük, ne hîle, ne savaş, ne şiddet, ne de zulüm kalır. İslâm dîni kadar, açık ve mantıkî; ferdlere, âilelere ve cemiyetlere bu kadar faydalı hiçbir dîn yoktur. Bu dînin esâsını anlayan, seven ve uygulayan bir kimse, dünyâ ve âhirette mes’ûd, bahtiyâr, mutlu olur. Bunun için, mükemmel bir insan olmaya gayret etmek lâzımdır.
İslâmın güzel ahlâkı hakkında İslâm âlimleri buyuruyorlar ki:
Her binânın bir temeli vardır. İslâmın temeli de güzel ahlâktır. Güzel ahlâk kısaca; güler yüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemek demektir. Güzel ahlâkın en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık beklememek, bütün insanlara karşı şefkatli olmaktır. Güzel ahlâk, Yaratan’dan dolayı, yaratılanları hoş görüp, onların eziyetlerine sabırdır. Bir Müslümâna çatık kaşla bakmak harâmdır. Güler yüzlü olmayan, mü’min sıfatlı değildir. Herkese karşı güler yüzlü olmalı. Kısacası Müslümân, hasreti çekilen insân demektir. Zâten iyi insan da, iyi ahlâklı insan demektir.

GÜZEL AHLÂK HAKKINDA…
Bu konuda birçok hadîs-i şerîf vardır; yerimizin müsâadesi ölçüsünde birkaçını alalım:
“En iyi kimse, huyu en güzel olandır.” [Buhârî]
“Sizin îmânca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır.” [Hâkim]
“Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” [Beyhakî]
“Dîn, güzel ahlâktır.” [Deylemî]
“Güzel ahlâk, senden kesilen akrabânı ziyâret etmek, sana vermeyene vermek, sana zulmedeni affetmektir.” [Beyhakî]
Bir kimse, Resûlullah’tan nasîhat isteyince: “Gazaplanma yani kızma, sinirlenme, hiddetlenme, öfkelenme” buyurdu. Birkaç kere sordu, hepsinde de “Kızma, sinirlenme” buyurdu. (Buhârî)
Makâlemizin başlığında geçen “insan-ı kâmil yani mükemmel insan olma” konusu, sadece günümüzün konusu değildir. “Mükemmel insan nasıl olur?” sorusuna âlimler, mükemmel insanın bazı vasıflarını sayarak şöyle cevap vermişlerdir:
Kâmil insan, ana-babasına, hocalarına, âmirlerine karşı saygılıdır. Âilesini, milletini ve vatanını sever. Hiç kimsenin canına, malına ve ırzına tecâvüz etmez. Hasetçi değildir. Başkasının zararına sevinmez. Onlara karşı kin beslemez. Üç günden fazla dargın durmaz, küsmez. Büyüklenmez, son derece mütevâzı, alçak gönüllüdür. Kendisine başvuran herkesi dinler ve imkân buldukça yardım eder. Vakârlı, kibâr, ağır başlı, haysiyetlidir. Güler yüzlü, tatlı dilli, doğru sözlüdür. Yumuşaktır, fakat pasif değildir. Vara-yoğa kızmaz; kızsa da zararlı iş yapmaz.
Cömerttir, cimri değildir. Dedikodu etmez, sû-i zanda bulunmaz. Hâinlik etmez. Sahtekâr değildir. Sözünde durur, kimseyle alay etmez, onlara zulmetmez. Fitne çıkarmaz, özür dileyeni affeder.
Vaktini boşa geçirmez. Lüzûmsuz şeylerle uğraşmaz. Ancak faydalı şeylerle meşgûl olur. Kumar oynamaz, sarhoş olmaz, içki içmez, uyuşturucu kullanmaz, yalan söylemez, hırsızlık, gasp yapmaz, haksız yere adam öldürmez, hattâ hiçbir canlının cânına kıymaz, kimsenin hakkına tecâvüz etmez…..
[Bu cümleleri çoğaltabiliriz, ama makalemizin hacmi buna kâfî gelmiyecektir. Bu bakımdan biz burada “zikr-i cüz’ irâde-i kül” ya’nî parçayı zikredip bütünü kasdetme kâidesini uygulayalım ve bu kadarcıkla yetinelim.]

SEVECEĞİN KİMSEYİ İYİ SEÇ!..
Hadîs-i şerîfte: “Kişi sevdiği ile berâberdir” buyuruluyor. Bu dünyâda kimi seversek, âhirette onunla beraber olacağız. Onun için dâimâ iyi kimseleri sevmeye ve onlarla beraber olmaya gayret etmelidir. Allahü teâlânın sevdiği şeyleri ve kimseleri sevmek, sevmediklerini sevmemek, îmânın alâmeti ve temelidir; bu hâl, bizim de yüce Allah tarafından sevilen insanlardan olmamızı sağlar.
İslâm âlimleri buyuruyorlar ki: “İnsan, seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmelidir.”
Bunun için, İslâm büyüklerinin şu tavsiyeleri son derece önemlidir: Her gün Ehl-i Sünnet âlimlerinin, Evliyânın, Allahü teâlânın dostlarının kitaplarındaki sözlerinden, hayâtlarından, menkıbelerinden bazı kesitleri okumalı. İslâm büyüklerini, Ehl-i Sünnet âlimlerini sevmek, anlatmak ve sevdirmek bir Müslümânın en önemli şiârı olmalıdır.