Kânûnî’nin gayesi İslâmiyeti yaymaktı

Dünkü makâlemizde, kısaca kendisinden bahsettiğimiz Kânûnî Sultân Süleymân Hân, iyi bir komutan, teşkilâtçı bir devlet adamı, halîfe ve edîbtir. [“Muhibbî” mahlasıyla şiirlerinin toplandığı Dîvân’ı vardır.] Hayâtı seferden sefere koşmakla ve muhârebe meydânlarında geçen Kânûnî devrinde, Osmânlı Devleti çok zenginleşti. Kırk altı yıl süren saltanatı müddetince, İslâmiyeti yaymaktan başka bir şey düşünmedi. [Bu düşüncesini hala-zâdesi, Gâzî Bâlî Beye yazdığı mektup çok güzel ifâde etmektedir.]

İleri görüşlü olup, anlayışı kuvvetliydi. Milletin ve askerin psikolojisini iyi bildiğinden çok sevilirdi. Adam seçmesini ve yetiştirmesini gâyet iyi bildiğinden, devlet kadrolarında kıymetli şahsiyetleri vazîfelendirdi.

Vakûr, azim ve irâde sâhibiydi. Müsâmaha sâhibi olmasına rağmen, dîn ve devlet aleyhine olan hareketleri affetmezdi.

O, memleketin iç işlerini düzeltip bütün Osmânlı ülkesinde huzûr ve sükûnu temîn ettikten sonra, Yavuz Sultân Selîm Hân devrinde (1512-1520) emniyete alınan doğu hudûdundan da emîn olarak, ilk seferlerini Avrupa üzerine yaptı.

Avrupa Seferleri: “Belgrad”, “Mohaç”, “Avusturya”, “Alman”, “Boğdan”, “Budin”, “Estergon (Avusturya)”, “Zigetvar”… seferleri gibi çok büyük ve son derece mühim seferlerdir. Bu seferler, İslâmiyeti ve Müslümânları, Hıristiyân âlemine karşı müdâfaa için, yine kendisine sığınan ve yardım isteyen Hıristiyânların cân, mâl ve ırzlarını korumak için yapılmış seferlerdir.
Târih kitaplarında yazıldığı üzere, Kânûnî, batıda Hıristiyân Avrupa devletleri ile mücâdele ederken, İrân’daki Şîî Safevî Devleti de, Osmânlılara karşı Mukaddes Roma-Cermen Devletiyle ittifâk kurup Doğu Anadolu’da hudûdu tecâvüz ettikleri gibi, Sünnî ahâlîye de zulmediyorlardı. Şâh Tahmasb’ın bu düşmânca davranışları karşısında, Sultân Süleymân Hân harekete geçmiş, 27 Eylül 1434’de Tebrîz’e girmiştir. Safevîlerin zulmünden bunalan şehir halkı, Kânûnî’yi ve Osmânlı ordusunu sevinçle ve bir kurtarıcı olarak karşılamışlardır… Bölgedeki Şîî Safevî hâkimiyeti sona erdirilip Bağdâd dâhil Basra ve diğer bazı yerler Osmânlı ülkesine katılmıştır.

30 Kasım 1534’te Bağdâd’a giren Kânûnî Sultân Süleymân Hân, A’zamiyye’deki İmâm-ı A’zam hazretlerinin kabrini ziyâret edip üzerine büyük bir türbe yapılmasını emretmiştir.
1534-1535 kışını Bağdâd’da geçiren Sultân, Bağdâd ve civârındaki mübârek yerleri, Kerbelâ’da Hazret-i Alî ve Hazret-i Hüseyin’in makâmlarını ziyâret etmiştir. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabrine türbe ve yanına imâret yaptırmıştır. 8 Ocak 1536’da İstanbul’a dönmüştür.