Kemik çorbası da ne ki?

Kemik çorbası da ne ki?



“Ne istendiğine ister istemez baktım. Kadın büyükçe, dışı bembeyaz bir sığır uyluk kemiğini kıza verdi!..”
 

Tortum, benim cumhuriyet savcısı olarak kura ile ilk atandığım yerdir. Erzurum’un bir ilçesidir. Doğal yapı olarak çok engebelidir. Eskiden tamamen ormanlık olup zamanla kesile kesile tümden çıplak tepeler hâline gelmiş ve pek çok dere ve çukurluktan oluşmakladır. Dere yatakları genellikle yazın kuruyup kış aylarında coşkun suların aktığı hâldedir. Bazıları yaz aylarında kurumasa da suları hayli azalmaktadır.

Derelerin bulunduğu yarmalar, genellikle 50-100 metre genişliğinde inanılmaz güzellikte vadiler oluşturmaktadır. Yeşilliğin bittiği, yani suların ulaşamadığı kenarlar ise, sanki bir çöl gibidir tek yeşillik bulamazsınız.

Ancak bu yeşil şeritte her türlü meyve, örneğin elma armut, kiraz gibi ve özellikle o güzel aroması çevreye yayılan “Hudayinabit” yani (Allah tarafından biten) leylak kümeleri ile süslü sanki Cennetten bir köşe manzarasındadır.

O gün, jandarma tarafından bildirilen haber hiç de sıradan değildi. Gökdere köyünde bir kamyon kaza yapmıştı. Kamyon üç metre çukurdaki geniş dere kenarındaki kumsala ön tampondan vurmuştu. Vurmanın şiddetiyle üzerindeki yolcuları dışarıya savurmuştu.

Haber bize bildirilince yeteri kadar jandarma, hükümet tabibi ve otopsi ekibi ile olay yerine hareket ettik.

Çok yaralı vardı. Sadece bir yaşlı yolcu ölmüştü. Her şeyden önce yaralıları en yakın Erzurum Hastanesine sevk ettikten sonra otopsi işini de tamamlayıp köy evlerine yakın bir gölgeliğe oturup tutanak işini tamamladım.

Sonra da muhtarın ısrarla ettiği teklifi kırmayıp doktor, jandarma komutanı ve diğer bazı köylülerle otururken bir yere odaklandım! En yakınımızdaki evin önünde 10-12 yaşlarında saçları örmeli bir kız çocuğunun konuşması dikkatimi çekti.

Çocuğun “Meryem hala” diye çağırdığı kadın pencereye çıkınca şöyle seslendi:

“Hala, böyün (bugün) anam çorba bişirecek de ödünç bir gemük (kemik) istiyir.”

Bu söz dikkatimi çekti. Ne istendiğine ister istemez baktım. Kadın büyükçe, dışı bembeyaz bir sığır uyluk kemiğini kıza verdi. Kızcağız da kemiği sanki kalın bir ağaç dalı gibi omzuna alarak uzaklaştı.

Bunu gözümle gördüm. Olayı anlayamamıştım. Muhtara dönerek sordum:

“Nedir bu kızın götürdüğü şey muhtar?”

Muhtar sorum üzerine durumu açıkladı. O açıklamadan sonra şu gerçeği çözmüştüm… DEVAMI YARIN

Comments are closed.