Kibir alçaltır tevâzû yükseltir

Tevâzû eden, Allahü teâlâ indinde büyük olur. Kibirlenen ise küçülür. Kibir kötü, tevâzû ise iyi, güzeldir. Bütün Peygamberler, her işlerinde, tevâzû göstermiştir. Peygamber efendimiz;

(Allah rızâsı için tevâzû edeni, yani kendini Müslümânlardan üstün görmeyeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyurmuştur.
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ ilim, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuştur. Yalnız üç sıfatı kendine mahsûstur. Bu üç sıfattan hiçbir mahlûkuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, kibriyâ, ganî olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriyâ, büyüklük, üstünlük demektir. Ganî olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey Ona muhtaç olmak demektir.”
Kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecâvüz etmek olur. Kullara kibirlenmek yakışmaz, en büyük günâhtır. Hadîs-i kudsîde;
(Azamet ve kibriyâ bana mahsûstur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azâb ederim) buyuruldu.
Ömer Halvetî hazretleri talebeliği yıllarında hocasının dergâhına odun taşırmış. Bir gün yine erkenden dağa gider ve ormanda yemyeşil çimenli bir yer bulup;
“Buradan daha güzel namaz kılacak bir yer yoktur” diyerek orada birkaç rekat namaz kılar. O sırada gönlüne;
“Elhamdülillah, nice kimseler vardır ki, şu ânda gaflet uykusundadır. Onlar ne ibâdet eder, ne Allahü teâlânın emirlerine uyar, ne de harâmlardan sakınırlar. Biz ise çok şükür gücümüz yettiği kadar ibâdet yapıyoruz” düşüncesi gelir.
Sonra kalkıp bir müddet gezinir. Birden kulağına Allahü teâlâyı zikreden sesler gelir. Bu sesler çok hoşuna gittiği için hemen sesin geldiği tarafa yönelir ve baş aşağı durmuş bir kimsenin Allahü teâlâyı zikrettiğini görür. Yanına yaklaşıp, selâm verir ve böyle durmaktaki maksadını sorar. O kimse;
-Devamlı ayakta Allahü teâlâyı zikrediyordum. Fakat vücûdum buna alıştı. Sonra rükû üzere daha sonra da secdede zikretmeye başladım. Vücûdum bunlara da alıştı ve zikirden lezzet alamaz oldum. Şimdi de, ibâdet edenler ve hamdedenler zümresine katılmak için, bu şekilde zikretmeyi, hamdetmeyi bedenime lâyık gördüm. Her gün yatsı namazını kıldıktan sonra buraya gelir, bu hâlimle Rabbimi zikrederim cevabını verir.
Ömer Halvetî hazretleri, bunları işitince, kendini beğenme hâlini hatırlayıp, tövbe eder ve;
“Allahü teâlânın zikreden nice sâlih kulları varmış” diyerek pişmanlık içinde hocasının dergâhına döner. Hâlini hocasına anlatmak ister fakat hocası o sırada talebelere sohbete başlar. Daha sonra olanları da şöyle anlatır:
“Hocam bir müddet sohbetle meşgûl oldu. Benim hâlimi anlamış olacak ki;
-Bâzı insanlar vardır ki, hemen kendisinin yetiştiğini ve çok ibâdet ettiğini söyler. Bir, iki rekat namaz kılmakla övünür, mânevî dereceler ümîd ederler. Halbuki öyle Hak âşıkları vardır ki, onlar akşamdan sabaha başları üzere durup Allahü teâlâyı zikrederler buyurdu.”
Netice olarak, Müslümana kibirlenmek, büyüklenmek değil, alçak gönüllü, tevâzû sâhibi olmak yakışır. Hadîs-i şerifte buyurulduğu gibi:
(Allah için tevâzû edeni, Allahü teâlâ yükseltir.)