Kırmızı tramvay

Kırmızı tramvay



“Kırmızı tramvay gelip, önümüzde durduğunda yüksek basamaklarından çıkar, ilk boş sıraya otururduk…”

 

Anneannemin Üsküdar Doğancılar’daki evine gitmek için düz sokaktan çıktığımızda, kaçmayayım diye bileğime yapışan annemin yanında, Arnavut kaldırımı taşların üzerinde heyecanlı bir yürüyüşün ilk adımlarını atardım.

Onun diktiği askılı şortumun cebine koyduğum kurşun askerimle beraber, bildik sokakların önünden geçer, uzaktan görünen denizin üzerine yansıyan gölgesiyle büyük Haydarpaşa binasından gözlerimi alamazdım.

Kalbimin hızlı atışı, heyecanlandıkça paytaklaşan basışlarıma eşlik ederken hiç durmadan konuşan çenemi annem eliyle kapatırdı. Üzerime doğru hafifçe eğilir, üstüme başıma çekidüzen verir;

-Misafirler olacakmış; Anneannen de, onların yanında az konuş, askerinle oyna, ikram edilenlerin hepsini yeme, tabağında bırak mutlaka, şeker tutarlarsa sadece bir tane al e mi güzel oğlum, derdi.

Çayırbaşı’ndaki durağın önünde beklerken, yanımızdan geçen Üsküdar dolmuşlarının kocaman silüetlerine bakarak vakit geçirirdim.

Bir sonra gelecek dolmuşu tahmin etmeye çalışır, dışarıda hüküm süren siyah beyaz bir hayatı, çocuk dünyamda barınan renklerle boyamayı sürdürürdüm.

Kırmızı tramvay gelip, önümüzde durduğunda yüksek basamaklarından çıkar, ilk boş sıraya otururduk.

Yazlık olanları çok daha zevkliydi. Kafamı kenardan dışarı çıkartır, yüzümü sıvazlayan rüzgâra kapılarak etrafı seyre dalardım. Tramvay demir köprüyü katederken, bazen alttan geçen trenlerin dumanlarına yakalanır, is kokulu bir bulutun içinde kalırdı…

İngiliz Mezarlığı önündeki yokuşu zorlanarak çıkar, Haydarpaşa hastanesinin önünde durur, yolcularını alır ve indirirdi. Vatman önündeki demir kolu çevirdi mi, gıcırtılı yolculuk yeniden başlardı…

Selimiye düzlüğünde hızlansa da, görkemli kışlanın önündeki toprak sahada top oynayanların kaldırdıkları tozun içinde, bir oraya bir buraya koşuşmalarını gözden kaybedene kadar gıptayla süzerdim.

Çiçekçideki su kulesinin taş yükseltisini hayretle izler, yol boyu sıralanan mezarlıkların arasından geçerken başlarında sarıkları ve üzerlerinde zor okunan yazıları olan, çoğunlukla yan yatmış mezar taşlarına biraz da çekinerek bakardım. Annem ve bazı yolcuların, buradan geçerken her seferinde neden avuçlarını açarak dualar mırıldandıklarını çok sonraları idrak edecektim… DEVAMI YARIN