“Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar”

“Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar”



Asr-ı saadetten uzaklaştıkça ilim azalacak, cehalet çoğalacaktır. Cahillik çoğalınca da, sapıklar türeyecek, halkı sapıtmaya çalışacaklardır. Sünneti bid’at gibi göstereceklerdir.

 

Bidat, “sonradan çıkarılan şey” olarak tarif ediliyor. Bu da ya âdette ya da ibadette olur… Sevap beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan şeyler “âdette bidat”tir. Âdette bidat, bir ibadeti bozmazsa veya dinin yasak ettiği bir şey değilse günah olmaz. Mesela; ceket, pardösü giymek, çay ve kahve içmek böyledir… 
Resulullahın ve dört halifesi zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere ise “ibadette bidat” denir. İbadetlere bidat karıştırmak büyük günahtır. Bidatlerin bazıları küfür, bazıları ise büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Her bidat sapıklıktır) buyuruldu.
Bidat çıkaran, dinde noksanlık görüp bazı hükümleri değiştirmeye, yeni hükümler koymaya çalışır. Sahih hadisleri uydurma zanneder, İslam âlimlerini beğenmez. Bidat ehli kibirlidir… İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Bidat ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bidat çıkarıyor, bidatlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bidatler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur.” (m. 260)

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) Bundan anlaşılıyor ki, asr-ı saadetten uzaklaştıkça ilim azalacak, cehalet çoğalacaktır. Cahillik çoğalınca da, sapıklar türeyecek, halkı sapıtmaya çalışacaklardır. Sünneti bidat gibi gösterecekler, bidatleri de sünnetmiş gibi cilalayıp halka sunacaklardır. Yani hakkı bâtıl olarak gösterecekler, bâtılları hak olarak sunacaklardır. Böyle yapılınca da, o milletin sapıtması kaçınılmaz olur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Hidayete kavuşan hiçbir topluluk, hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermeye çalışmadıkça, dalâlete düşmez, yani sapıtmaz.)

Bugünkü yazımızı; böyle bir 26 Ağustos’ta Malazgirt zaferiyle Anadolu kapılarını bizlere açan ve bidat fırkalarıyla çok mücadele eden Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Alparslan’ın bir sözüyle bitirelim:

“Biz, bu ülkeleri Allahü tealanın izniyle silah kuvveti ile aldık. Temiz Müslümanlarız, bidat nedir bilmeyiz. Bu sebepledir ki, Allahü teala, halis Türkleri aziz kıldı…”