Rabbimden ümidim şudur ki!..

Bursa’da müderrislik ve kadılık yapan Molla Fenari hazretleri, ipekçilik yaparak nafakasını temin eder, kazandığı paralarla çok hayrat ve hasenatta bulunurdu… Ömrü sona yaklaştı. Gözlerine perde geldi. Sultanın bir veziri vardı. İsmi Hacı İvaz Paşa olan bu vezir, bir konuda Molla Fenari’ye kızmış ve gözleri görmez olunca, hırsından “Dilerim o âmâ…

Devamını oku

Zeki ve celâlli Şehzade!..

Osmanlı âlimlerinden, büyük veli Molla Gürani hazretleri zamanında Şehzade Mehmed (Fatih), bu sırada Manisa’da emîr idi. Babası İkinci Murad Han, oğlunun yetişmesi ve eğitilmesi için pek çok âlimi ona hoca olarak göndermişti. Şehzade zeki ve celâlliydi! Yâni ele avuca sığmıyordu… Onun için giden hocalar, onu bir türlü derse yanaştıramadılar. Bu…

Devamını oku

Yalan söyledin ey yalancı!..

Bir gün Gavs-ül âzam Abdülkâdir-i Geylani hazretleri, sıcağın tesiriyle pek fazla susamıştı. Ama içecek “su” yoktu… Zira çölün ortasındaydı. Hakk teâlâ ona bir “bulut” gönderdi… O, buluttan bir “yağmur” boşandı. Kana kana içip ferahladı… O ara bir “ışık” belirdi. O, buluttan bir “ses” duydu… Kendisine hitap ediyordu. Kulak verip dinledi…

Devamını oku

Kendinizi üstün görmeyin!

Molla Gürani hazretleri; heybetli, vakur ve sarsılmaz bir ilim haysiyetine sahipti! Uzun boylu, gür sakallı, doğru ve açık sözlüydü. Vezirleri adlarıyla çağırır, Sultanın huzuruna girince yüksek sesle selâm verirdi. Bir arefe günüydü… Sultan, Molla Gürani’ye bir haberci göndererek “Yarın bayramı kutlamak üzere teşrif eder misiniz” diye ricada bulundu. O, bu…

Devamını oku

Rabbimden ümidim odur ki…

Molla Gürani hazretleri, vefat ettiği sene kış geldiğinde iyice halsizleşti. İstanbul’daki konağına göçüp yatak hazırlanmasını istedi. Kuşluk namazını kıldı. Kıbleye dönerek sağ yanı üzerine yattı. O gün kendisinden Kur’ân-ı kerim ve kıraat ilmi öğrenen hâfızların toplanmasını istedi. Onlara haber gitti. Yanında toplandılar. Talebelerine “Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamanı bugündür. İkindi…

Devamını oku

Siz, bunun öleceğini sandınız!

Muhammed Masum-i Faruki hazretlerinin büyük oğlu Muhammed Sıbgatullah, daha beş-altı aylıkken şiddetli bir hastalığa yakalandı. Hekimler aciz kaldı. Çare bulamadılar. Ölecek zannettiler. Nihayet nabzının atması bile hissedilemez olmuştu. Ebeveyni cenaze hazırlıklarına, başladılar. Bu haber İmâm-ı Rabbâni hazretlerine ulaşınca hemen torununun yanına geldi. Örtüsünü kaldırdı. Yüzüne dokundu. Ve tebessüm ederek “Bâbâ! Annene-babana yaptığın…

Devamını oku