Köylüler “Eşo Teyze” diyordu

Analığım benden kurtulmak için boynuma ip geçirip dere kenarında bir erik ağacına asıp hızla uzaklaşırken, öldürmeyen Allah öldürmüyor işte…
Beş yaşında bir çocuk erik ağacından çırpınarak sallanırken saniyeler içinde bir köylü peyda oluyor. Çoban mıdır, dereye sebze için inmiş bir köylü müdür bilemiyorum… Beni dalda çırpınırken gören adamcağız  “Ulaaa çocuk ölüyor ulaa!” diyerek seğirtiyor…
Can havliyle beni kucaklayıp yukarı kaldırıyor. Bir koluyla kucaklarken diğer koluyla boğazımı sıkan ipi gevşeterek morarmış bedenimi ağaçtan indiriyor…
O yıllarda acil servis nerde, hastane nerde; mahkeme nerde savcılık nerde? Her şeyden önce hakkımı arayacak kimsem nerde?
Bu olay köyde yankılanıyor…  “Analığı Osman’ı ölsün diye ağaca asmış da filanca kurtarmış…” Babam bu durumun doğru olup olmadığını analığıma sormuyor bile… Kim bilir belki de o da biliyordu…
O günden sonra beni analığımın evine göndermediler. Halam yine merhametli olacak ki bakımımı o üstleniyor…  İşte kendi çocuklarının eskisini giydiriyor, karnımı doyuruyor, on günde bir olsun banyomu falan yaptırıyordu… Geri kalan zamanlarda hep sokakta büyüyordum.
Adını pek bilmiyorum ama bana köyden bir kadın uzaktan uzağa analık yapıyordu… Eşo Teyze diyordu köylüler. Allah gani gani rahmet eylesin… Kimselere göstermezdi ama beni sessiz sedasız evine çağırır öpüp koklar, aç karnımı sıcacık mis gibi taze yemeklerle doyurur sonra da “haydi seni beklemesinler” diyerek de gönderirdi…
Neden çekinirdi bilemem. Belki de görseler bir daha beni ona göndermezlerdi. Belki ona yasak getirirlerdi. Eskilerde kurallar çok katıydı…
Zaten bir zaman sonra fark edilmiş olmalı ki, beni cana minnet Eşo Teyze’ye teslim ettiler. Yıllarca yanında evlatlığı gibi büyüdüm…
Artık ele avuca gelip dağa oduna, değirmene un öğütmeye gidecek yaşa geldiğimde hatırlanmıştım babamın evinde…
Bu arada babam üçüncü evliliğini yapıp yeni bir analık getirmişti başka bir eve… Ben de artık o evin hizmetkârı gibiydim… Karın tokluğuna evde ne varsa getirip götüren, silip süpüren bir hizmetkâr…
Bu analık ötekinden merhametli miydi?
O asmıştı “ölsün” diye… Ama bu analığım farklı bir yol izliyordu…  Gündüz bile herkesin tek başına gitmeye çekindiği Keban dağlarında o ıssız ve tehlikeli araziden sabah namazından önce beni ilçeye Keban’a gönderiyordu…
Bahçeden domates, kümesten yumurta gibi ürünlerimizi götürüp satacak akşama parasını getirecektim… On yaşlarında bir çocuk zifiri karanlıkta bu yollardan nasıl gider? Önüne kurt kuş çıkmaz mı? Kim düşünecek ki? Devamı yarın