Kur’an-ı kerim değişmemiştir

Abdülmun’im bin Galbûn hazretleri Kırâat ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 309 (m. 921) yılında Haleb’de doğdu. 389 (m. 999) yılında Mısır’da vefât etti. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:

Kur’an-ı kerimin, hadis-i şeriflerden ve başka ilâhî kitaplardan bir ayrılığı ve üstünlüğü şudur ki, bu kitab-ı mecîd (yâni Kur’an-ı kerim) bugüne kadar semadan indiği gibi, değişmemiş olarak kalmıştır. Harfleri ve noktaları bile değişmemiştir demek yetişmiyor. Çünkü Kur’an-ı kerimdeki kelimelerin çeşitli okunuşundan başka, bu kelimelerin uzun, kısa, açık, kapalı, kalın, ince gibi okunmaları da, Resûlullahın bildirdiği ve okuduğu gibi kalmıştır.

(İlm-i kırâet) denilen ve pek çok kitabı olan büyük bir ilme ve İslâm âlimlerinin bu yoldaki çalışmalarına ve hizmetlerine bakıp da şaşmamak elde değildir. Kur’andan olup da çıkarılmış veyahut Kur’andan olmayıp da sonradan katılmış tek bir kelime yoktur. Çünkü, İslâm âlimleri, Kur’an-ı kerime dokunulmaması, ufak bir şüphenin bile ona yaklaşamaması için, çok sağlam bir esas koymuşlardır. Yâni, Kur’an-ı kerimin her asırda söz birliği ile gelmesi şarttır. Eshâb-ı kirâmdan bugüne kadar, her asırda, yalan üzerinde söz birliği yapacakları düşünülemeyen yüz binlerce hâfızlar vâsıtası ile bizlere gelmiştir. Sanki bir an durmayan coşkun bir nehir gibi ebediyete doğru akıp gitmektedir. Bugün İslâm düşmanlarının yeryüzünü kapladığı bir zamanda bile, elhamdülillah, dünyanın her tarafında, Allah kitabının her kelimesi, her noktası birbirine benzemektedir. Bu kitab-ı mübînin (yâni Kur’an-ı kerimin) ne kadar çok sağlam olduğu şundan da anlaşılır ki, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden bazıları bildirdiği hâlde, tevâtür, yani söz birliği hâlini almayan okuma şekilleri, ne kadar kuvvetli olsa bile, Kur’andan olmak için kâfî görülmemiştir. Meselâ, yemin kefaretini bildiren (üç gün oruç) âyet-i kerimesini, Abdullah ibn-i Mes’ûd, (üç gün arka arkaya oruç) olarak bildirmiş ve bunu fıkıh âlimleri vesika bilerek, kefaret orucunun üç gün (mütetâbi’ât) olarak, yâni art arda tutulması lâzım olmuştur. Fakat Abdüllah ibni Mes’ûd hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, çok güvenilir ve çok sağlam bir zat olmakla berâber, sözünde yalnız kaldığı için (Mütetâbi’ât) kelimesi Kur’an-ı kerime girememiştir.

İhtiyât olunarak bu kelimenin mânası alınmış ve yine ihtiyât olunarak Kur’an-ı kerime sokulmamıştır. Bunlara (Kırâet-i şâzze) denir.

Comments are closed.