Kusura bakma hep benim yüzümden

Kusura bakma hep benim yüzümden



“Silahlı asker, arkadaşıma, ‘beni takip et’ dedi. Onları o hâlde bırakıp gidecek hâlim yoktu ya!..”
 

12 Eylül 1980 darbesinden sonraydı. Bir arkadaş akşam bize misafirliğe gelmişti. Gecenin geç bir vaktine kadar oturduk. Ayrılmak için müsaade istedi.

“Vakit geç oldu, seni arabayla bırakayım” dedim.

Sokaklar çok tenha. Bir yere yaklaşırken baktım asker kimlik kontrolü yapıyor. Durdum. Kimliğimi verdim, baktı ve geri verdi.

Sıra arkadaşa geldi. Yanında kimliği yokmuş. Ne yapacağımızı bilemedik. Bana daha önce söyleseydi, bir önceki caddeye girerdim.

Silahlı asker, arkadaşıma, “beni takip et” dedi. Onları o hâlde bırakıp gidecek hâlim yoktu ya. Arabayla peşleri sıra gittim.

Arkadaşı bir askerî araca bindirdiler. Ben de arkadaşa yardımcı olmak maksadıyla nöbetçi subay olan astsubaya gittim. Kendimi tanıttım. Serbest meslek erbabı olduğumu vesaire anlattım. Arabayı başka bir ilimizden almıştık ve plakasını da ihtiyaç duymadığımız için değiştirmemiştik.

Başçavuş, bir suçlu yakalamanın edasıyla ve ne dese beğenirsiniz?

“Bir yandan serbest meslek yapıyorsun, bir yandan da, devlete vergi vermemek için araba alım satımı yaparak haksız kazanç sağlıyorsun öyle mi?”

“Hayır efendim ne alakası var? Böyle bir şeyi hiç yapmadığım gibi, bir kanunsuzluk aklımın ucundan dahi geçmez ve benim burada kim olduğumu çok kimseler bilir, sorabilirsiniz” dedim.

Bunun üzerine işi yokuşa sürmeye devam etti:

“Ben bu arabanın çalıntı olmadığını nereden bileceğim! Dolayısıyla bunun çalıntı olup olmadığını öğrenmem için arabanın plakasının olduğu ili arayıp sormamız lazım. Tabii seni de karakola kadar götüreceğiz! ”

Şu insanın, hem de kendi ülkesinde bazen vatandaş olarak çaresizliğine bakar mısınız?

Neyse çaresiz arabaya bir asker kattılar ve karakola birlikte gittik. Karakolun merdiveninden çıkarken, yanında kimliği olmayan arkadaş nezarethanenin parmaklıkları arasından sesleniyordu:

“Hakkını helal et! Bütün bunlar benim yüzümden oldu!” deyince, zaten ruh hâlim allak bullak olmuş hâlde daha da hüzünlendim.

“Sen üzülme! Bu bir takdiri ilahidir” diyebildim.

Ben de aracın plakasının sorulmasını beklemek üzere karakol polisinin odasında beklemeye başladım. Bu bekleyişin nasıl bir sıkıntı olduğunu Allah kimseye yaşatmasın. Biraz bekledikten sonra polise: “Rica etsem, eve bir telefon açabilir miyim?” dedim. Polisin cevabı da enteresandı: “Sen imtiyazlı mısın? Açamazsın!” dedi. DEVAMI YARIN