Lâ ilâhe illallah!..

Ebû Zer-i Gıfârî “radıyallahü anh”, hazretlerinin adı Cündeb idi. Îmân etmeden önce yol kesiciydi. Ama sonradan hilkatindeki temizlik sebebiyle bu iş ona mânâsız geldi. Hattâ iğrendi.
Putlardan soğudu
Doğruyu arıyordu.
Ona göre yaratıcı tek olmalıydı. Onun için sıkça “Lâ ilâhe illallah” derdi. O günlerde oraya Mekke’den biri geldi ve tesadüfen Cündeb’le tanıştı. Onun arada bir “Lâ ilâhe illallah” dediğini duyunca;
“Tuhaf şey” dedi.
“Nedir tuhaf olan?”
“Bu senin dediğini Mekke’de de söyleyen biri var. Adı Muhammed, Peygamber olduğunu söylüyorlar” dedi. Cündeb başını öne eğip düşündü biraz.
Sonra fırladı ayağa.
“Ben buldum” dedi.
Ve kardeşi Üneys’e koşup; “Yâ Üneys, Mekke’ye git! Orada peygamberliğini îlân eden zât ile görüş ve bana Ondan haber getir” dedi.
O da peki dedi.
Ve düştü yollara.
Mekke’ye gelip Efendimizi gördü, sohbetinde bulundu ve sayısız ihsânlarına nâil oldu. Döndüğünde sordu Cündeb: “Neler öğrendin?”. “Çok büyük bir zât abi. İnsanlar Onun için şâir, kâhin, sihirbâz diyorlarsa da aslı yok. O gerçekten peygamber” dedi.
Cündeb tatmin olmadı.
“Ben de göreyim” dedi.
Ve çekti çarığını ayağına, çıktı yola. Üneys arkasından; “Amân abi dikkatli ol! Kendini gizle, çünkü düşmanları çok azgın” diye tembih etti. Cündeb Mekke’ye geldi.
Kâbe’ye gitti.
Orada bekledi.
Akşam olunca, hazret-i Alî onun yabancı olduğunu anlayıp; “Sen kimsin?” diye sorunca, “Adım Cündeb, Gıfar kabîlesindenim” dedi. Hazret-i Alî; “Bize gidelim” dedi ve birlikte gittiler. (Devamı yarın)

Comments are closed.