Mısırlı Âlim Abdullah İbn-i Abdülhakem

Abdullah İbn-i Abdülhakem, İmam-ı Mâlik hazretlerinin önde gelen
talebelerindendir. 150 (m. 767)’de Mısır’da İskenderiye’de doğ­du. İlk
tahsilinden sonra Medine’ye giderek İmam-ı Mâlik hazretlerine talebe
oldu, ondan Muvatta’yı öğrendi, hadis ve fıkıh tahsil etti. Çok talebe
yetiştiren  İbn-i Abdülhakem 214 (m. 829)’da vefat etti. Haccın fazileti
hakkında şöyle buyurdu:
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “… Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin, o Beyti haccetmesi, insanlar üzerine Allahın hakkıdır, farzdır…” buyurdu (Âl-i İmrân-97). Peygamber efendimiz de (sallallahü aleyhi ve sellem), bir hadîs-i şerîfte; “Evinden hac veya umre yapmak niyetiyle çıkan kimse, eğer (yolda) ölürse, kıyâmete kadar hac ve umre sevâbı ona verilir” buyurdu.
Ehl-i
Beyt’in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem
efendimiz; “İnsanların günahı en büyük olanı, Arafat’ta vakfe yapıp,
Allahü teâlânın kendisini af ve mağfiret etmeyeceğini zanneden kimsedir”
buyurdu. Yine Resûlullah efendimiz; “Hacılar ve umre yapan kimseler,
Allahü teâlâya gelen topluluklardır ve O’nun ziyâretçileridir. Onlar
eğer Allahü teâlâdan bir şey isterlerse, Allahü teâlâ istediklerini
onlara verir. Eğer kendilerinin af ve mağfiret olunmasını isterlerse,
onları af ve mağfiret eder. Duâ ederlerse, duâlarını kabul eder. Şefaat
olunmalarını isterlerse, şefâat olunurlar” buyurdu.
Resûlullah
efendimiz, şöyle duâ buyururlardı: “Allahım! Hac edeni ve onun af ve
mağfiret olunmasını istediği kimseyi af ve mağfiret eyle.”
Hacdan
sonra Mekke-i mükerremede ikâmet etmek, üç sebepten iyi görülmemiştir.
Birincisi; Kâbe-i muazzamaya devamlı yakın olmaktan ve orayı devamlı
görmekten dolayı kendisinde, bıkkınlık ve usanma meydana gelmesi, bu
sebeple gerekli edep ve hürmeti gösterememe korkusudur.
İkincisi;
insan, Mekke-i mükerremeden ayrılınca, içinde tekrar oraya kavuşma
isteği ve oranın hasreti doğar, orayı yeniden ziyaret etme iştiyâkı ile
dolup taşar.

Üçüncüsü; bu muhterem beldede hataya düşmek,
günah işlemek korkusudur. Denildi ki: “Mekke-i mükerremede, iyiliklerin
mükâfatı kat kat verildiği gibi, fenalıkların cezası da kat kat
verilir.”