Mübârek zamanları fırsat bilmeli

Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselâma ve Onun ümmetine ihsân ettiği mübârek zamanların kıymetini bilmeli, ele geçen fırsatları değerlendirmelidir. Zira bu dünyâ, âhıretin tarlasıdır. Burada tohumlarını ekmeyip yiyenler, böylece bir tohumdan kat kat meyve kazanmaktan mahrûm kalanlar, ne kadar tâlihsizdirler Kardeşin kardeşten kaçacağı, ananın evlâdını tanımayacağı mahşer günü için, hazırlık yapılmıyor. Aklı başında olan, bu dünyâyı fırsat bilir ve bu kısa zamânda, Allahü teâlânın beğendiği işleri yapar. Cenâb-ı Hak, bu kısa zamânda yapılacak, hayırlı işlere ve ibâdetlere sonsuz nimetler ihsân edecektir. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri;
“Hayatta olduğunuz müddetçe, ömrü fırsat biliniz. Bir müddet sonra hayat kapısı kapanacak, bu dünyâdan ayrılacaksınız. Gücünüz yettiği müddetçe hayırlı işler yapmayı ganîmet biliniz. Tövbe kapısı açıkken ve elinizde bu imkân varken bunu fırsat biliniz. Tövbe ediniz. Duâ etmeye imkânınız varken, duâ ediniz. Sâlih kimselerle berâber olmayı fırsat biliniz” buyurmuştur.

KALPLERİ MÂMÛR ETMELİ
İmânı, i’tikâdı düzelttikten ve İslâmiyyete uygun ibâdetleri yaptıktan sonra, vakitleri, kalbi temizlemek ile mâmûr etmek lâzımdır. Allahü teâlâyı hâtırlamadan, bir ân geçirmemelidir. Vücût, eller, ayaklar dünyâ işleri ile uğraşırken, kalb hep Allahü teâlâ ile olmalı, Onu hâtırlamakla lezzet duymalıdır. Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyuruyor ki:
“Bir kimsenin, duâ ederken yalnız kendisine duâ edip, ana-babasına ve diğer Müslümanlara duâ etmemesi, Kur’ân-ı kerîm okumayı bildiği halde her gün en azından yüz âyet okumaması, câmiye girdiği halde iki rekat olsun namaz kılmadan çıkması, kabristandan geçtiği halde mevtâlara selâm vermemesi, bir yerde yalnız olarak yaşıyorsa, cumâ günü şehre geldiği halde cumâ namazı kılmaması, bulunduğu beldeye bir âlim geldiği halde, onun ilminden hiç istifâde edememesi, bir kişi ile dost olduğu halde ismini öğrenmeden ayrılması, bir tanıdığı kendisini dâvet ettiği halde dâvetine gitmemesi, gençlik çağı büyük bir fırsat olduğu halde o zamanını boşa geçirmesi, kendisi tok ve komşusunun aç olduğunu bildiği halde, ona bir şeyler vermemesi o kimsenin gafletindendir.”
Günâh işlemek, insanı helâk etmez. Günâha devâm etmek ve tövbeyi terk etmek, helâk eder. Günâh işleyince, hemen tövbe etmelidir. Gizli işlenen günâhın tövbesi gizli olur. Açık işlenmiş günâhın tövbesi ise açık olur. Tövbeyi geciktirmemelidir. Kirâmen kâtibîn melekleri, günâhı hemen yazmaz. Tövbe edilirse, hiç yazılmaz, tövbe edilmezse yazarlar. Seyyid Burhâneddîn hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar. Fakat fırsat elden gider. Artık kaçırılan fırsatlara pişmanlığın faydası yoktur. Hiç geri dönme arzusu fayda verir mi? Gidenin geri dönmesi mümkün olur mu? Çünkü dün geçti, bir daha geri gelmez. Âhirette kurtuluşa erenler, haramlardan ve dünyâ sevgisinden yüz çevirip, hâlis bir niyet ile Allahü teâlâya dönenlerdir. Allahü teâlâya götüren yol yalnız bunlara açıktır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; (Dünyâ sevgisi her kötülüğün başıdır) buyurdu. İki sevgi kalbde bir araya gelmez. Bu kısa hayâta aldanmaktan sakının. Ahmed Rufâî hazretleri; ‘Ey nefesleri sayılı insan! İnsan ömrünün sonu olan gün elbette gelecek!’ buyurarak bizleri ne güzel îkâz ediyor…”

FIRSATLARI DEĞERLENDİRMELİ
Netice olarak, ölmeden önceki zaman ve mübârek günler, birer fırsattır, ganîmettir. Ömrü faydasız işlerle telef etmemeli, Allahü teâlânın rızâsına uygun şeylere sarf etmelidir. Beş vakit namâzı, mümkün olduğu kadar cemâ’atle edâ etmeli, vakitleri istiğfârsız geçirmemeli, gafletten hoşlanmamalı, dünyâ zevklerine aldanmamalı, ölümü düşünmeli, âhireti göz önünde bulundurmalı ve harâmlardan yüz çevirmelidir. Dünyâ işleri ile zarûret miktarı meşgûl olmalı, diğer zamanları, âhireti imâr etmeye ayırmalıdır. Sözün kısası, Allahü teâlâdan gayri şeylerin muhabbetinden, sevgisinden korunmalı ve bedeni İslâmiyyetin emerlerine uymakla süslemelidir…

Comments are closed.