“Muhammedün Resûlullah” Kelime-i tevhîde dâhildir

“Muhammedün Resûlullah” Kelime-i tevhîde dâhildir



 

Muhammed aleyhisselâmın teşrîfiyle âlem, yeniden hayat buldu; karanlıklar dağıldı. Nasıl ki maddî güneş, her tarafı aydınlatıyorsa, o manevî güneş de her tarafı tenvîr etti…

 

Dünya tarihinin en önemli dönüm noktalarından, kilometre taşlarından biri, “İki Cihân Güneşi Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm)”ın dünyayı teşrîfleridir. O’nun teşrîfiyle âlem, yeniden hayat buldu; karanlıklar dağıldı; bütün cihân aydınlandı. Nasıl ki maddî güneş, her tarafı aydınlatıyorsa, o manevî güneş de her tarafı tenvîr etti.

İslâmın 1. şartı olan “Kelime-i şehâdet”e “şehâdeteyn”in her iki kısmı da dâhildir. Yani Allahü teâlânın varlığına ve birliğine îmânla birlikte, Sevgili Peygamberimizin O’nun kulu ve Resûlü olduğuna îmân şarttır. İşte bunun gibi “Kelime-i tevhîd”de de  “Lâ ilâhe illallah” cümlesine, kesinlikle “Muhammedün Resûlullah” cümlesi de dâhildir. Binâen aleyh, Kelime-i tevhîdin 2. kısmını söylemeyen herhangi bir kişi, Müslüman olamaz ve Cennet’e gidemez, ebedî olarak Cehennem’de kalır.

Sevgili Peygamberimiz, “Câhiliye Devri”nden bir “Asr-ı Saâdet” meydana getirmiştir. Şimdi, Peygamber Efendimizin Peygamberliği, kendisine bildirilmeden önceki dünyanın hâlini kısaca hâtırlamakta fayda görüyoruz…

Fahr-i kâinât Efendimiz doğmadan önce, bütün âlem, mânevî yönden müthiş bir zulmet/karanlık içinde idi. İnsanlar, hudutsuz derecede azgınlaşmışlar, Allahü teâlânın gönderdiği dînler unutulmuş, İlâhî hükümlerin yerini, insanların kafalarından çıkan bozuk fikirler/düşünceler almıştı… Yeryüzünde bulunan bütün milletler, Allahü teâlâyı unutmuş, huzurun, saadet ve sevincin kaynağı olan “Tevhîd” inancı ortadan kalkmıştı. Küfür fırtınası, kalplerden îmânı söküp atmış, insanlar âciz, hiçbir şeye gücü yetmeyen putlara tapmaya başlamışlardı.

İsrâîl oğulları birbirlerine düşmüş, Mûsâ aleyhisselâmın getirdiği dîn unutulmuş, Tevrât bozulmuştu. İsâ aleyhisselâmın getirdiği hakîkî dîn de bozularak, yüce Allah’ın dîni ile hiçbir alâkası kalmamıştı. Papazlar istedikleri gibi dîni değiştirdiklerinden, İncîl’in aslı kaybolmuş, teslîs, yâni “üçlü tanrı” fikri kabul edilmişti. Böylece her iki kitap da, Allah kelâmı olmaktan çıkmıştı.

Mısır’da, bozulmuş Tevrât’ın hükmü, Bizans’ta yine değiştirilmiş bir dîn olan Hıristiyânlık vardı. Îrân’da ateşe tapılıyor, ateşperestlerin âteşi bin senedir söndürülmüyordu.

Arabistan’daki insanlar da karanlık içinde idiler. Yeryüzünün merkezi olan mübârek Mekke’de, küfür sel gibi akıyordu. Beytullah’ın içine, “Lât”, “Menât” ve “Uzzâ” gibi yüzlerce put doldurulmuştu.

Netîce itibâriyle o zamanın insanları arasında şefkat, merhamet, iyilik ve adâlet gibi güzel hasletler yok olmuş gibiydi.

[Allahü teâlâ, dün idrâkiyle şereflendiğimiz mübârek Mevlid Gecesini, güzel ülkemizin ve bütün İslâm âleminin huzûr, sükûn, emniyet ve âsâyişine vesîle kılsın.]

Comments are closed.