Mü’minler birbirlerini severler

İslâmiyeti kabul edip, emirlerini yapıp, yasaklarından sakınan kimseye, Müslümân denir. Allahü teâlâ, Müslümân olanların, birbirlerini sevmelerini emretti. Bunun için, Hubb-i fillah yani Allahü teâlâyı ve Onu sevenleri sevmek ve Buğd-ı fillah yani Allahü teâlâya ve Onun sevdiklerine düşman olanları sevmemek, îmânın şartı oldu. Tövbe sûresinin 72. âyet-i kerîmesinde meâlen;
(Mü’minlerin erkekleri ve kadınları birbirlerini severler) buyurulmuştur.
Allahü teâlâ, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yarattı. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü Onda topladı. Eshâb-ı kirâmın hepsi, Ona âşık idiler. Hepsinin kalbi, Onun sevgisi ile yanıyordu. Onun ay yüzünü, nûr saçan cemâlini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. Onun sevgisi uğruna canlarını, mallarını fedâ ettiler. Onu canlarından, mallarından, kısaca, her sevilenden dahâ çok sevdiler. Onu aşırı sevdikleri için, Onu sevenleri yani birbirlerini de çok sevdiler. Eshâb-ı kirâmın hepsinin birbirlerini çok sevdiklerini Kur’ân-ı kerîm haber vermektedir.
Allahü teâlâyı seviyorum diyenlerin, Eshâb-ı kirâm gibi olmaları lâzımdır. Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever. Sevdiğinin düşmanlarına düşman olur. Bu sevmek ve düşmanlık, bu kimsenin elinde değildir, kendiliğinden hâsıl olur.
Eshâb-ı kirâm, dinimizin emrettiği gibi birbirlerini kardeş bilirler ve çok severlerdi. Abdullah ibni Ömer hazretleri bir gün Resûlullah efendimizin huzûruna geldiğinde, kendisine çok iltifât edip;
(Kıyâmet günü herkesin berâtı, yani kurtuluş vesîkası, her işi ölçüldükten sonra verilir. Abdullah’ın berâtı ise, dünyâda verilmiştir) buyurmuştur. Peygamber efendimize, bunun sebebi sorulduğunda;
(Kendisi vera ve takvâ sâhibi olduğu gibi, duâ ederken “Yâ Rabbî! Benim vücûdumu, kıyâmet günü o kadar büyük eyle ki, Cehennemi yalnız ben doldurayım. Cehennemi insanla dolduracağım diye verdiğin sözün böylece yerine gelmiş olsun da, Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden hiç kimse Cehennemde yanmasın” diyerek din kardeşlerini kendi canından dahâ çok sevdiğini göstermiştir) buyurdu.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın da böyle duâ etdiği Menâkıb-i çihâr yâr-ı güzîn kitâbında yazılıdır.
Tebük gazâsında ağır yaralanan Eshâb-ı kirâmdan birkaçı çok susamıştı. Bir Müslümânın getirdiği bir bardak su, hangi yaralıya verildi ise;
“Önce, su istediğini işittiğim din kardeşime ver” diyerek birbirlerine gönderdikleri ve suyu içmeye sıra gelmeden herbirinin şehîd olduğu, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin Kimyâ-yı se’âdet kitâbında ve diğer kitâplarda yazılıdır. İşte, Resûlullah efendimizin Eshâbı, birbirini bu kadar çok seviyordu.
Netice olarak sevmek demek, sevdiğinin yolunda bulunmak demektir. Dünyâda birbirini sevenlerin rûhları, dünyâda birbirlerini cezbettiği gibi, kıyâmette de birbirlerini cezbederler. Hadîs-i şerîfte;
(Allahü teâlânın bazı kulları vardır. Bunlar, Peygamber değildir. Peygamberler ve şehîtler, kıyâmet günü bunlara imrenirler. Bunlar, birbirini tanımayan, uzak yerlerde yaşayan, Allah için birbirini seven mü’minlerdir) buyuruldu.