Namazın hakikatini anlamak!..

Namaz, bütün ibadetleri kendisinde toplamıştır. İslamın beşte bir parçası ise de, bu toplayıcılığından dolayı, yalnız başına Müslümanlık demek olmuştur. İnsanı, Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işlerin birincisi olmuştur. 
Âlemlerin Efendisi ve Peygamberlerin en üstünü olana Mirac gecesi, Cennette nasip olan rü’yet şerefi dünyaya indikten sonra, dünyanın haline uygun olarak, kendisine yalnız namazda müyesser olmuştur. Bunun içindir ki: “Namaz müminlerin miracıdır” buyurulmuştur. Bir hadis-i şerifte de, “İnsanın Allahü teâlâya en yakın olması namazdadır” buyurulmuştur. 
Evet, bu dünyada Allahü teâlâyı görmek mümkün değildir. Dünya buna elverişli değildir. Fakat, ona tabi olan büyüklere, namaz kılarken bir şeyler nasip olmaktadır. Namaz, üzüntülü ruhlara lezzet vericidir. Namaz, hastaların, rahat vericisidir. Ruhun gıdası namazdır. Kalbin şifası namazdır. “Namaz, kalbimin neşesi, gözümün bebeğidir” buyuruldu. 
Namazın hakikatini anlamış olan bir kâmil, namaza durunca, sanki bu dünyadan çıkıp ahiret hayatına girer ve ahirete mahsus olan nimetlerden bir şeylere kavuşur. Bu nimet, yalnız bu ümmete mahsustur. Çünkü Peygamberimiz, Miraç gecesi dünyadan çıkıp, ahirete gitti. Cennete girdi ve rü’yet saadeti, nimeti ile şereflendi. 
Namazın hakikatini anlayamıyanlardan birçoğu, ızdıraplarını teskin ve ruhlarını ferahlandırmayı, sima ve nağmede yani musikîde, vecde gelmekte, kendinden geçmekte aradı. Maksadı, maşuku, musikî perdelerinin arkasında sandı. Bunun için raksa, dansa sarıldılar. Halbuki “Allahü teâlâ haramda şifa te’siri yaratmamıştır” hadis-i şeriftir. Bunlara eğer namazın kemalatından bir şey tattırılmış olsaydı, sima ve nağmeyi ağızlarına almaz, vecde gelmeyi hatırlarına bile getirmezlerdi. 
Namaz ile musikî arasında ne kadar uzaklık varsa, namazdan hasıl olan kemalat ile musikîden hasıl olan teessür de, birbirinden o kadar uzaktır. Aklı olan, bu söylenenlerden çok şey anlar…

 

Comments are closed.