“Nasıl geldim, ben de bilmiyorum!..”

“Nasıl geldim, ben de bilmiyorum!..”



Buhara’da yaşayan Ali Ramiteni hazretleri zamanında “Seyyid Atâ” adında sâlih bir kimse vardı ki, bu velinin büyük bir zat olduğunda şüphesi vardı biraz…

Tâ ki bir güne kadar.

O gün haydutlar geldi.

Ve oğlunu kaçırdılar. Seyyid Atâ, çok üzüldü! Ancak bu belânın nereden geldiğini tahmin etmişti…

Önce tövbe etti…

Sonra büyükçe bir ziyafet tertip etti.

Şehrin eşrafını da çağırmıştı.

Hazırlık tamamlandı.

Bütün davetliler geldi.

Ali Ramiteni hazretleri de teşrif edince, Seyyid Atâ kalktı.

Ve gelen misafirlere;

“Ey davetliler! Pîrimiz yemeğe başlamadıkça, hiçbirimiz yemeğe el uzatmayalım” diye seslendi.

Büyük veli bunu duydu.

“Ey Seyyid! Senin oğlun şu kapıdan içeri girmedikçe, ben de elimi yemeğe uzatmayacağım” buyurdu.

O anda kapı açıldı.

Ve oğlu içeri girdi.

Davetliler, sevinçle “tekbir” getirdiler. Seyyid Atâ, oğluna sarılıp nasıl kurtulduğunu sordu.

O da şöyle anlattı:

“Buradan çok uzak bir yerde ellerim bağlı vaziyette hapis bulunuyordum. Bir de baktım ki buradayım. Ama nasıl geldim, ben de bilmiyorum.”

Seyyid Atâ çok sevindi…

O sevinçle kalktı ayağa.

“Oğlumun kurtulması, yüksek üstadımız Ali Ramiteni’nin himmetiyle olmuştur” dedi.

Sonra ellerini öptü.

Ve çok özür diledi.