Nefis ve nefsin çılgınlıklarını yatıştırmak

Allahü teâlâ, nefsin insanı felâkete sürüklemesine mâni olmak için, hem nefsin arzûlarına uymayı sınırlayan, hem de nefsi temizleyip, taşkın olmaktan kurtaran emir ve yasaklar gönderdi. Allahü teâlâ, hayvanların yaşayabilmeleri ve üremeleri için, onlarda iki kuvvet yaratmıştır. Biri, muhtaç oldukları, lezzet aldıkları şeyleri istemek, onlara kavuşmak kuvvetidir ki buna, şehvet denir. İkincisi, yaşamalarına zararlı olan şeylerden kaçmak, bunlara karşı savunmak kuvvetidir ki bu kuvvete de, gadab denir. Allahü teâlâ, insanlara, çalışabilmeleri ve çalışmaktan usanmamaları için, üçüncü bir kuvvet daha vermiştir ki bu da, nefistir. Bu kuvvet, şehvetlere kavuşmak ve gadab edilenlerle döğüşmek için insanı zorlar. Fakat insanın nefsi, bu işinde bir sınır tanımaz. Yaptığı işler, hep aşırı, hep zararlı olur. Meselâ hayvanlar susayınca, temiz suyu kolayca bulur, içer ve doyunca, artık içmez. İnsanı nefsi zorlayarak doyduktan sonra da içirir. Sığır aç olunca, çayırda otlar, doyunca, yatar, uyur. İnsan aç olunca, çayırda otlayamaz. Bulduğu otlar arasında seçim yapması, seçtiğini soyup, temizleyip, pişirmesi lâzımdır. Nefis, bu yorucu, usandırıcı işleri seve seve yaptırır. Fakat, hoşuna gideni, doyduktan sonra da yedirir.

Allahü teâlâ, nefsin insanı felâkete sürüklemesine mâni olmak için, hem nefsin arzûlarına uymayı sınırlayan, hem de nefsi temizleyip, aşırı, taşkın olmaktan kurtaran emir ve yasaklar gönderdi. Bir insan, işlerini yaparken, İslâm dînine uyarsa, nefsi emmârelikten kurtulup, mutmainne olur. Ayrıca Allahü teâlâ, insanlarda, doğruyu eğriden ve faydalıyı zararlıdan ayırabilen bir kuvvet daha yarattı. Bu çok kıymetli kuvvet, Akıldır. Akl-ı selîm sâhibi olan kimse nefsine uymaz, İslâm dînine uyar. Aklı dinlemeyen kimse ise, nefsine uyar. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“Allahü teâlâ, İslâmiyeti, bozuk âdetleri, çirkin modaları kaldırmak ve nefs-i emmârenin benlik, izzet-i nefs çılgınlıklarını yatıştırmak için gönderdi. Nefs-i emmâreden hâsıl olan kötülükler, insanın kendi hastalığıdır. Dışarıdan gelen kötü istekler, şeytândan gelmiş olmakla berâber, geçici hastalıklardan olur. En büyük düşmanımız, nefsimizdir. Dışarıdaki düşmanımız, bu iç düşmanın yardımı ile bize saldırıyor. Varlıklar içinde en câhil olanı, insanın nefsidir. Çünkü, her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi, sâhibi olan ve bütün iyiliklerin sâhibi bulunan Allahü teâlâya karşı gelmektir.”

Netice olarak, Allahü teâlâ, dinleri, nefsin arzûlarını, keyiflerini kırmak ve taşkınlıklarını önlemek için göndermiştir. Mücâhid bin Cebr hazretlerinin buyurduğu gibi:

“Nefsini azîz eden dînini yıkar. Nefsini zelîl eden kimse ise, dînini azîz eder.”