Nefs-i emmare ve akl-ı selim

Sual: Nefs-i emmare nedir? Bundan nasıl kurtuluruz?
CEVAP
Nefs-i emmare
, şehvetlere kavuşmak ve kızdıkları ile dövüşmek için bir ölçü, bir sınır tanımaz. Yaptığı işler, hep aşırı, hep zararlı olur. Mesela hayvan susayınca, temiz suyu kolayca bulur, içer. Doyunca, artık içmez. İnsanı nefsi, doyduktan sonra da içirir. Sığır aç olunca, çayırda otlar. Doyunca, yatar, uyur. İnsan aç olunca, çayırda otlayamaz. Bulduğu otlar arasında seçim yapması, seçtiğini soyup, temizleyip, pişirmesi lazımdır. Nefs, bu yorucu, usandırıcı işleri seve seve yaptırır. Fakat, hoşuna gideni, doyduktan sonra da yedirir.

Allahü teâlâ, merhameti sonsuz olduğu için, her devirde, Peygamberleri vasıtası ile nefsin insanı felakete sürüklemesine mani olmak maksadı ile nefsin arzularına uymayı sınırlayan, hem de nefsi temizleyip emmarelikten [taşkın olmaktan] kurtaran emir ve yasaklar gönderdi. En son olarak İslamiyet’i göndermiştir, ötekileri de nesh etmiş, yani yürürlükten kaldırmıştır. Önceki dinler hiç değişmemiş bile olsa, 4 incil değil tek İncil bile olsa artık onlarla amel etmek caiz olmaz.

Bir insan, işlerini yaparken, İslamiyet’e uyarsa, nefsi, emmarelikten kurtulup, mutmainne olur. Bu zaman, şehveti ve öfkeyi faydalı olarak çalıştırır.

Nefs-i emmare, şehveti ve öfkeyi aşırı çalıştırdığı için, buna uymak tatlı gelir. İslamiyet’e uymak ise, bu arzuları frenlediği, tahdit ettiği için, acı, zor gelmektedir. Bunun için insan, İslamiyet’e uymak istemez. Nefse uymak ister. Nefsine uyan da felaketlere sürüklenir.

Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, insanlarda, saadeti felaketten, doğruyu eğriden ve yararlıyı zararlıdan ayırabilen bir kuvvet de yarattı. Bu çok kıymetli kuvvet, Akıldır. Şaşmayan, yanılmayan akla Akl-ı selim denir. Akl-ı selim sahibi olan kimse nefsine uymaz, İslamiyet’e uyar. Aklı dinlemeyen kimse ise, nefsine uyar.

Kalb, hem nefse, hem his uzuvlarına bağlıdır. His uzuvları ne ile meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir şeyi görünce, güzel bir ses duyunca, tatlı bir şey alınca, kalb bunlara bağlanır. Bu sevgi insanın elinde olmaz. İnsan güzel bir şey okuyunca, kalb, bunların manalarına, yazarına bağlanır. Güzel, tatlı demek, kalbe güzel, tatlı gelen şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz. Nefse güzel gelen ile, kalbe güzel geleni birbiri ile karıştırır. Kalb kuvvetli ise, hakiki güzelliği anlayıp, onu sever, bağlanır.

Âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler, Evliya zatların sözleri, dua, tesbih gibi kıymetli şeyler, aslında güzeldir. Çok tatlıdır. Kalbin nefse bağlılığı azalınca ve nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu zaman, bunların güzelliğini anlar ve bağlanır da, insanın haberi olmaz. Kur’an-ı kerim okuyunca veya dinleyince, zikir yapınca, ibadetleri yapınca, Allahü teâlâyı sever.

Kalbi, nefsin elinden, baskısından kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi uyandırıp kuvvetlendirmek lazımdır. Bu da, Resulullah efendimize uymakla olur.

Muhammed aleyhisselama uyarak, kalbini nefsinin pençesinden kurtaran bir kimse, evliyadan bir zatın hayatını incelerse, onun Resulullahın vârisi, Allah’ın sevgili kulu olduğunu anlar. Allahü teâlâyı çok sevdiği için, Allah’ın sevdiğini de çok sever. Ancak, ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan gidilmezse, insan sevmekte yanılabilir. Nefsin sevdiklerini, kalbin sevdiği hakiki güzellikler sanarak aldananlar çok olmuş, felakete sürüklenmişlerdir. Onun için dinimizi bilmek ve nefsi iyi tanımak gerekir.