Niçin bir mezhebe uymak şarttır?..

Niçin bir mezhebe uymak şarttır?..



Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerîmde “İsrâ” Sûre-i celîlesinin 71. âyet-i kerîmesinde meâlen “O gün (Kıyâmette), her fırkayı imâmları ile çağırırız” buyurulmuştur. 

 

Eshâb-ı kirâm (aleyhimü’r-rıdvân) gibi bu ümmetin en büyükleri olan zâtlar, “Biz, Resûlullaha değil, yalnız Allah’a tâbiyiz” demediler ve demeleri de mümkün değildir. Sıradan bir Müslümân da, “Müctehide tâbi olmam, ben yalnız Resûlullaha tâbi olurum” diyemez. Müctehid, Allahü teâlânın ve Resûlünün emirlerini bildiriyor. Müctehide uymak, Allah ve Resûlünün emirlerine uymak demektir. Bugün ise, bazı kimseler, müctehide değil, Resûlullaha bile tâbi olmayı uygun görmüyorlar; “yalnız Kur’âna tâbiyiz” diyorlar.

Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerîmde “İsrâ” Sûre-i celîlesinin 71. âyet-i kerîmesinde meâlen “O gün (Kıyâmette), her fırkayı imâmları ile çağırırız” buyurulmuştur. Bugün, bu mühim âyet-i celîle hakkında muteber bazı tefsîrlerden bazı nakiller yapmak istiyoruz:

Tefsîr ilminin büyük üstâdı olan ve “Müfessirlerin şâhı” diye anılan Kâdî Abdullah bin Ömer Beydâvî’nin tefsîri olan “Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl” isimli 2 cildlik kıymetli tefsîrde, bu âyetin açıklaması olarak şöyle buyurulmuştur:

“Her ümmeti, Peygamberleri ve dînde uydukları İmâmları ile çağırırız.”

“Rûhu’l-beyân” ve “Tefsîr-i Hüseynî” isimli tefsîrlerde ise, yukarıdaki âyet-i kerîmenin açıklamasında “Herkes, kendi mezhebinin imâmı ile çağırılır. Meselâ “Yâ Hanefî” veya “Yâ Şâfiî” denilir” ifâdesine yer verilmiştir. İslâm âlimleri, bu açıklamaların, dört hak mezhepten birine uymanın vâcib olduğunu gösterdiğini söylemişlerdir.

10 cildlik “Rûhu’l-beyân” tefsîri, Aydos’ta tevellüd edip  Bursa’da vefât eden İsmâil Hakkı Bursevî’nin (rahmetullahi aleyh) [1063-1137/1652-1725]  eseri  olup Beyrut ve İstanbul’da 1389 yılında bastırılmıştır. [“Kırk Hadîs Şerhi”, “Kenz-i mahfî” isimli meşhûr eserleri de vardır.]

Fârisî “Mevâhib-i aliyye” adlı tefsîre gelince: Bu kitap meşhur olup Hirât’ta vâizlik yapan ve 910 [m. 1505] yılında yine orada vefat eden, çok kitap yazan Hüseyin bin Alî Vâiz-i Kâşifî’nin (rahmetullahi aleyh) eseridir. Bu zatın “Ahlâk-ı Muhsinî” isimli kitabı, İngilizceye tercüme edilmiştir.

“Mevâhib-i aliyye” isimli tefsîr, [1246]’da İsmâîl Ferrûh Kırîmî tarafından Türkçe’ye çevrilmiş, bu Osmanlıca tercümeye “Mevâkib” ismi verilmiştir.

Demek ki, “Her ümmet, Peygamberleri ve dînde uydukları imâmlarının isimleriyle çağırılırlar. Meselâ, yâ ümmet-i Mûsâ, yâ ümmet-i Îsâ, yâ Hanefî yâhût yâ Şâfiî denilir.” [Kâdî Beydâvî, Rûhu’l-beyân, Tefsîr-i Hüseynî]

Kötü milletler de, zâlim krallarıyla çağırılırlar. Meselâ Firavun ve taraftarları, Nemrut’un adamları gibi isimlerle çağırılırlar. Kötüler kötü, iyiler de iyi liderleriyle çağırılırlar. [Meâlimü’t-tenzîl]

Comments are closed.