Nimetin kıymetini bilmeli…

Allahü teâlâ, sevdiklerini hayırlı işlere vâsıta kıldığı gibi, kendisine inanmayan, düşmanlık edenleri de, fena, kötü işlere vâsıta kılmaktadır. Bunun için insan, neye vâsıta olduğuna dikkat etmelidir. İslâm nimeti ile şereflenenler, bunun kıymetini bilmelidir. Çünkü nimetin kıymeti bilinmeyince, hakkı gözetilmeyince elden gider. Şükredilince, hakkı gözetilince elde kalır ve artar. İbrâhîm sûresinin 7. âyetinde meâlen; (Şükrederseniz, verdiğim nimetleri elbette arttırırım) buyuruluyor.

Müslümânların kavuştuğu her nimet, hep Hakka îmânın hâsıl ettiği kardeşliğin netîcesi ve Allahü teâlânın merhameti, ihsânıdır. Müslümânların gördüğü her musîbet ve felâket de, hep kızgınlığın, nefretin, düşmanlığın netîcesidir. Bunlar ise, hakkı tanımamanın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır. Nimetin kıymetini bilmemek, nimet verenin azâb etmesine sebep olacak büyük bir suçtur.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Bugün, öyle bir gündür ki, az bir hareket, bir söz, bir yazı hemen kabûl olunup pekçok sevâp verilir. Eshâb-ı Kehf’in, bu kadar kıymet ve şöhret kazanmasının sebebi, yalnız hicret etmeleri idi. Düşman saldırdığı zaman, süvârîlerin az bir hareketi, çok kıymetli olur. Sulh zamânında, pek ince, güç talîmleri, bu kıymeti alamaz. Bugün sizin, söz ile yaptığınız cihâd, cihâd-ı ekberdir. Size nasîb olan bu nimetin kıymetini biliniz. Var kuvvetinizle, din düşmânlarını rezîl edip, İslâmiyetin emirlerinin yapılmasına, harâmların çirkinliğinin, zararlarının anlaşılarak kaçınılmasına, hakkı söylemeye çalışınız! Bu söz ile ve kalem ile olan cihâdı, top ile kılınç ile olan cihâddan daha kârlı biliniz! Hâce-i Ahrâr Ubeydüllah-i Taşkendî hazretleri buyurdu ki: ‘Eğer şeyhlik yapsaydım, hiçbir şeyh, bir yerde, bir mürîd bulamazdı. Fakat, bana başka vazîfe verildi. O vazîfe de, İslâmiyeti yaymak ve İslâmiyeti kuvvetlendirmektir…’ Bunun için, sultânlara, devlet reislerine gidip nasîhat verirdi. Tesîrli sözleri ile, hepsini doğru yola getirirdi. Onlar vâsıtası ile İslâmiyeti yayardı.”

Her nimet, külfet karşılığıdır. Allahü teâlânın rızâsına ve Cennet nimetlerine kavuşmak isteyenin, emredilen ibâdetleri yapmak, yasak edilen harâmlardan sakınmak ve İslâmiyeti yaymak sıkıntısına katlanması ve sabırlı olması lâzımdır.

Netice olarak, iyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. İyilik edenlere hürmet edilir, nimet sâhipleri büyük bilinir. O hâlde, her nimetin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık îcâbıdır, aklın lüzûm gösterdiği bir vazîfedir.